ERHAN AHMET INCI LISESI
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.


ERHAN AHMET INCI LISESI RESMI WEB SITESI, ERHAN AHMET INCI HIGH SCHOOL OFFICIAL WEB SITE
 
AnasayfaPortalli-yayınGaleriAramaLatest imagesKayıt OlGiriş yap

 

 10. SINIFLARA GONCA HOCA'NIN VERDİĞİ ARAŞTIRMA ÖDEVLERİ

Aşağa gitmek 
YazarMesaj
Misafir
Misafir
Anonymous



10. SINIFLARA GONCA HOCA'NIN VERDİĞİ ARAŞTIRMA ÖDEVLERİ Empty
MesajKonu: 10. SINIFLARA GONCA HOCA'NIN VERDİĞİ ARAŞTIRMA ÖDEVLERİ   10. SINIFLARA GONCA HOCA'NIN VERDİĞİ ARAŞTIRMA ÖDEVLERİ Icon_minitimeCuma Eyl. 21, 2007 5:48 pm

OSMAN GAZİ'NİN HAYATI
  
10. SINIFLARA GONCA HOCA'NIN VERDİĞİ ARAŞTIRMA ÖDEVLERİ Osmgazinq4



Osman Gazi, Ertugrul Bey'in üç oglundan birisidir. Osman Bey diger kardeslerinden büyük degildi, fakat adeta bir idareci olarak yaratilmisti. Zira bu hususta çok büyük kaabiliyet sahibi idi. Babasi vefat ettikten sonra diger bütün beyler, ittifakla Osman Bey'i asiretin reisi olarak tanidilar.Osman Bey, beyligin bayna geçtigi zaman,23 yasinda idi. Uzun boylu, genis gögüslü, kaIin ve çatik kasli, elâ gözlü ve koç burunlu idi. Iki omuzlari arasi oldukça genis, vücudunun belden yukari kismi, asagi kismina nisbetle daha uzundu. Çehresi yuvarlak ve teni bugday renginde idi.Büyük seyhlerderi Edebali'nin evinde misafir iken, istirahat için gösterilen odada, Kur'an-i Kerim'i görünce, sabaha kadar saygisindan yatmadigi ve geceyi uykusuz geçirdigi çok meshurdur. seyh bu durumdan cok memnun kaldigi için kendisini kizi ile evlendirmis ve hayir dualar etmistir.Osman Bey, 1287'de Karacahisar'i fethetti.1280'de Domaniç'te Bizanslilari yenerek Bilecik'i fethetti ve Selçuklu Hükümdari tarafindan uç beyligine verildi. 1299'da Inegöl fethedildi.Selçuklu Devleti yikildi ve Osman Bey müstakil beyligini ilân etti. 1300'de Yenisehir ile Köprühisar, 1302'de ise Akhisar ve Koçhisar fethedildi.Osman Bey'e babasindan kalan arazinin genisligi 4800 km. kare idi. Kendisi vefat ettiginde ise, beyligin toprak genisligi 16.000 km.kareye ulasmytir.Vefat etmeden önce oglu Orhan Bey'e söyle vasiyet etmistir :ogullarima ve bütün dostlarima birinci vasiyetim Sudur ki; her zaman gazaya devam ederek, Din-i Celil-i Islâm'in yüceligini yasatiniz. Cihadin kemâline ererek, sancagi serifi hep yüksekte tutunuz. Her zaman Islâm'a hizmet ediniz. Zira Cenâb-i Hak benim gibi zayif bir kulunu ülkeler fethetmek için memur etti. Gaza ve cihadlarinizla Kelime-i Tevhid'i çok uzaklara ***ürünüz. Hanedanimdan her kim, hak yoldan ve adaletten saparsa mahser gününde, Rasülü Azam'in sefâatinden mahrum kalsin. Oglum! Dünyaya gelen hiç bir insan yoktur ki, ölüme boyun egmesin. Bana da, Hz.Allah'in emri ile simdi ölüm yaklasti. Bu devleti sana emanet ediyorum. Seni de Mevlâ'ya emanet ettim. Her isinde adaleti üstün tut.Vefatinda 68 yasinda idi. Tarih ise, Agustos 1326'yi gösteriyordu. (Allah rahmet eylesin.) Vefat ettiginde geriye biraktigi mal varligi sunlardi : Bir at mrhi, bir çift çizme, birkaç tane sancak, bir kiliç, bir mizrak, bir tirkes,birkaç at, üç sürü koyun, tuzluk ve kasiklik.Osman bey vefat ettigi zaman zayif bir rivayete göre, Sögüt'te babasmn yamna defnedilmis ve Bursa alinirsa oraya defnini vasiyet etmisti. Bupun için 1326'da Bursa alindiktan sonra vasiyeti yerine getirilerek cesedi Bursa'ya nakledilip, Hisar'da (Saint Eli) namina yapilmis olan Gümüslü Künbed'e defnedilmistir. Fakat vekayün tetkikine göre vefatW in 1326'da Bursa'nin teslim alinmasindan sonra oldugu anlasiliyor.

Osman Bey zamaninda yasayan Islâm büyükleri :Silsile-i Sâdât-i Naksibendiyye'nin onuncu ve onbirinci halkalarini teskil eden, Hâce, Arif Rivgiri ve Hâce Mahmud Incir Fagnevi (k.s.)Hazretleri, seyh Saadettin Cibavi, Bahaüddin Veled ve müellif Pehlivan Mahmud Poyraz.

Erkek çocuklari : Pazarli Boy, Çoban Bey,Hamid Bey, Orhan Bey, Alaeddin Ali Bey, Melik Bey, Savci Bey.

Kiz çocuklari : Fatima Hatun.

Hazirlayan: Muhammed Faruk

-------------------------------------------------------------------------
________________________________________________________________
ORHAN GAZİ'NİN HAYATI


Orhan Bey ( 08.09.1280)- (27.09.1359)
Osmanlı padişahlarının ikincisi.


Saltanatı: 1326-1360
Babası: Osman Bey - Annesi: Mal Hatun
Doğumu: 1281 Vefatı: 1360

Sultan Osman Gazi'nin oğlu olup, dedesi Ertuğrul Gazi'nin vefat ettiği 1281 senesinde Söğüt'te doğdu. Küçük yaştan itibaren tam bir disiplin ve intizam ile istikbalin beyi olacak şekilde yetiştirildi. Şeyh Edebali ve Dursun Fakih gibi alimlerden ilim öğrenip, feyz aldı. Gençliğinden itibaren Bizans tekfurlarıyla olan gazalara katıldı. Kumandanlık ve devlet idaresi konularında bilgi ve tecrübe kazandı. Babasının yaşlılığı dolayısıyla 1324'ten itibaren devlet idaresinin başına geçti. Osman Gazi, onu Bursa'nın fethiyle görevlendirdi.

Orhan Bey'in 1326'da Bursa'yı fethi sırasında Osman Gazi vefat etti. Babasının naşını Bursa'da Gümüşlü Kümbet'e naklettikten sonra Osmanlı Devleti'nin ikinci sultanı olarak tahta geçti ve devlet merkezini Yenişehir'den Bursa'ya nakletti.

Bundan sonra fetih ve gaza hareketlerine hız veren Orhan Gazi, 1329'da Bizans kuvvetlerini Pelakanon'da ağır bir yenilgiye uğrattıktan sonra 1330'da İznik'i aldı. Devletin geçici merkezi haline getirilen İznik şehri imar edilerek, İslamî eserlerle süslendi. Orhan Gazi, İznik'in en büyük kilisesini camiye çevirerek burada Cuma namazı kıldı.

Fetih hareketlerine devam eden Orhan Gazi, 1331'de Taraklı, Mudurnu ve Göynük kasabalarını, 1333'de Gemlik, 1336'da Kirmastı, Mihaliç ve Ulubat kasabalarını zaptetti. 1337'de İzmit'in fethi ile Kocaeli yarımadasının tamamı Osmanlıların eline geçti.

1353'te Bizans'taki iç karışıklıklardan faydalanan Orhan Gazi, Gelibolu'da Çimbe kalesine sahip oldu. Bu, Osmanlıların Rumeli'ye geçerek bölgeyi tanımaları ve gelecekteki fetihleri bakımından önemli rol oynadı. Nitekim oğlu Süleyman Paşa'yı Rumeli'deki kuvvetlerin başına tayin eden Orhan Gazi, Bolayır'dan Tekirdağ'a kadar olan bölgeyi fethettirdi.

Diğer taraftan Anadolu'da da birliği sağlama çalışmalarına hız veren Orhan Gazi; Karesioğullarından 1345'te Balıkesir'i, 1350'de ise Bergama ve Edremit'i, Eretna beyliğinden de 1354'te Ankara'yı aldı.

Orhan Gazi, büyük oğlu Süleyman Paşa'nın 1359'da bir av sırasında attan düşerek vefat etmesi üzerine üzüntüsünden hastalandı ve 1360 yılında vefat etti. Bursa'daki Gümüşlü Kümbet'e defnedildi. Yerine oğlu I. Murat geçti.

Şahsiyeti nesillere örnek mahiyette olan Orhan Gazi, halim-selim olup, son derece merhametliydi. Kolay kızmaz, kızınca da belli etmezdi. Askerlerini ve tebeasını kendisinden fazla korurdu. Çok adildi. "Adaletin en kötüsü geç tecelli edenidir. Sonunda hüküm isabetli olsa geciken adalet zulümdür." buyururdu. Orhan Gazi'nin İslam ahlakına hayran olup, adaletine gıpta eden hıristiyanlar kendi soyundan ve dininden hanedanların yerine, Osmanlı idaresini tercih ederlerdi.

Orhan Gazi devrinde fethedilen beldeler ilmî, mimarî ve sosyal tesislerle süslendi. İznik fethedilince, manastırını medreseye çevirterek ilk Osmanlı medresesini kurdu. Yine İznik'te yaptırdığı imaretin açılışında kendi eliyle fakirlere ve gazilere aş dağıttı. Ahalisinden müslim ve gayr-i müslim hiç kimsenin aç kalmamasına gayret etti.

Cihattan vazgeçmez ve emri altındakileri devamlı Allahü tealanın dinini yaymaya teşvik ederdi. Oğlu Murat Gazi'ye "Oğul! Cennet mekan babam Osman Gazi Han bir avuç toprağı beylik yaptı. Biz Allah'ın izniyle beyliği sultanlığa çevirdik. Sen daha da büyüğünü yapacaksın! Osmanlı'ya iki kıta üzerine hükmetmek yetmez. Zira İ'la-yı kelimetullah (Allahü tealanın ismi şerifini yüceltmek, İslamiyet'i yaymak) azmi iki kıtaya sığmayacak yüce bir azimdir." diyerek son vasiyetini yapmıştır.

Hakkında Yazılanlar

1.Orhan Gazi
Hayatı / Mefkuresi / Mücadelesi
Yavuz Bahadıroğlu
Yeni Asya Yayınları / Biyografiler Dizisi

Bu kitapta, Orhan Gazinin, beyliğin toprak genişliğini altı kat arttırarak 95 bin kilometrekareye çıkardığını, devletin nüfusunu 3 binden 3 milyona vardırdığını, 0 bin kişilik bir ordu beslediğini ve bu ordunun sefer anında 100 bine ulaştığını, ilim adamlarıyla el ele vererek devleti imar ettiğini, hıristiyan halkın, idarecilerin zulmünden bıkarak Orhan Gazinin adaletine sığındıklarını,
üçük bir beylikten koca devletin temelinin nasıl atıldığını bulacaksınız.
---------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------______________________________________________________________________________________________________________________
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Admin

Admin


Erkek
Mesaj Sayısı : 186
Kayıt tarihi : 09/09/07

10. SINIFLARA GONCA HOCA'NIN VERDİĞİ ARAŞTIRMA ÖDEVLERİ Empty
MesajKonu: Geri: 10. SINIFLARA GONCA HOCA'NIN VERDİĞİ ARAŞTIRMA ÖDEVLERİ   10. SINIFLARA GONCA HOCA'NIN VERDİĞİ ARAŞTIRMA ÖDEVLERİ Icon_minitimeCuma Eyl. 21, 2007 6:43 pm

kolay gelsin
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Misafir
Misafir
Anonymous



10. SINIFLARA GONCA HOCA'NIN VERDİĞİ ARAŞTIRMA ÖDEVLERİ Empty
MesajKonu: Geri: 10. SINIFLARA GONCA HOCA'NIN VERDİĞİ ARAŞTIRMA ÖDEVLERİ   10. SINIFLARA GONCA HOCA'NIN VERDİĞİ ARAŞTIRMA ÖDEVLERİ Icon_minitimeC.tesi Eyl. 22, 2007 12:21 pm

saol hocam
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Misafir
Misafir
Anonymous



10. SINIFLARA GONCA HOCA'NIN VERDİĞİ ARAŞTIRMA ÖDEVLERİ Empty
MesajKonu: Geri: 10. SINIFLARA GONCA HOCA'NIN VERDİĞİ ARAŞTIRMA ÖDEVLERİ   10. SINIFLARA GONCA HOCA'NIN VERDİĞİ ARAŞTIRMA ÖDEVLERİ Icon_minitimeC.tesi Kas. 24, 2007 4:47 pm

MEVLÂNA CELÂLEDDİN RÛMÎ'NİN HAYATI

Mevlâna 30 Eylül 1207 yılında bugün Afganistan sınırları içerisinde yer alan Horasan Ülkesi'nin Belh şehrinde doğmuştur.
Mevlâna'nın babası Belh Şehrinin ileri gelenlerinden olup, sağlığında "Bilginlerin Sultânı" ünvanını almış olan Hüseyin Hatibî oğlu Bahâeddin Veled'tir. Annesi ise Belh Emiri Rükneddin'in kızı Mümine Hatun'dur.

Sultânü'I-Ulemâ Bahaeddin Veled, bazı siyasi olaylar ve yaklaşmakta olan Moğol istilası nedeniyle Belh'den ayrılmak zorunda kalmıştır. Sultânü'I-Ulemâ 1212 veya 1213 yılllarında aile fertleri ve yakın dostları ile birlikte Belh'den ayrıldı.

Sultânü'I-Ulemâ'nın ilk durağı Nişâbur olmuştur. Nişâbur şehrinde tanınmış mutasavvıf Ferîdüddin Attar ile de karşılaştılar. Mevlâna burada küçük yaşına rağmen Ferîdüddin Attar'ın ilgisini çekmiş ve takdirlerini kazanmıştır.

Sultânü'I Ulemâ Nişabur'dan Bağdat'a ve daha sonra Kûfe yolu ile Kâ'be'ye hareket etti. Hac farîzasını yerine getirdikten sonra, dönüşte Şam'a uğradı. Şam'dan sonra Malatya, Erzincan, Sivas, Kayseri, Niğde yolu ile Lârende'ye (Karaman) geldiler. Karaman'da Subaşı Emir Mûsâ'nın yaptırdıkları medreseye yerleştiler.

1222 yılında Karaman'a gelen Sultânü'/-Ulemâ ve ailesi burada 7 yıl kaldılar. Mevlâna 1225 yılında Şerefeddin Lala'nın kızı Gevher Hatun ile Karaman'da evlendi. Bu evlilikten Mevlâna'nın Sultan Veled ve Alâeddin Çelebi adlı iki oğlu oldu. Yıllar sonra Gevher Hatun'u kaybeden Mevlâna bir çocuklu dul olan Kerrâ Hatun ile ikinci evliliğini yaptı. Mevlâna'nın bu evlilikten de Muzaffereddin ve Emir Âlim Çelebi adlı iki oğlu ile Melike Hatun adlı bir kızı dünyaya geldi.

Bu yıllarda Anadolunun büyük bir kısmı Selçuklu Devleti'nin egemenliği altında idi. Konya'da bu devletin baş şehri idi. Konya sanat eserleri ile donatılmış, ilim adamları ve sanatkarlarla dolup taşmıştı. Kısaca Selçuklu Devleti en parlak devrini yaşıyordu ve Devletin hükümdarı Alâeddin Keykubâd idi. Alâeddin Keykubâd Sultânü'I-Ulemâ Bahaeddin Veled'i Karaman'dan Konya'ya davet etti ve Konya'ya yerleşmesini istedi.

Bahaeddin Veled Sultanın davetini kabul etti ve Konya'ya 3 Mayıs 1228 yılında ailesi ve dostları ile geldiler. Sultan Alâeddin kendilerini muhteşem bir törenle karşıladı ve Altunapa (İplikçi) Medresesi'ni ikametlerine tahsis ettiler.

Sultânü'l-Ulemâ 12 Ocak 1231 yılında Konya'da vefat etti. Mezar yeri olarak, Selçuklu SarayınınGül Bahçesi seçildi. Halen müze olarak kullanılan Mevlâna Dergâhı'ndaki bugünkü yerine defnolundu.

Sultânü'I-Ulemâ ölünce, talebeleri ve müridleri bu defa Mevlâna'nın çevresinde toplandılar. Mevlâna'yı babasının tek varisi olarak gördüler. Gerçekten de Mevlâna büyük bir ilim ve din bilgini olmuş, İplikçi Medresesi'nde vaazlar veriyordu. Vaazları kendisini dinlemeye gelenlerle dolup taşıyordu.

Mevlâna 15 Kasım 1244 yılında Şems-i Tebrizî ile karşılaştı. Mevlâna Şems'de "mutlak kemâlin varlığını" cemalinde de "Tanrı nurlarını" görmüştü. Ancak beraberlikleri uzun sürmedi. Şems aniden öldü.

Mevlâna Şems'in ölümünden sonra uzun yıllar inzivaya çekildi. Daha sonraki yıllarda Selâhaddin Zerkûbî ve Hüsameddin Çelebi, Şems-i Tebrizî'nin yerini doldurmaya çalıştılar.

Yaşamını "Hamdım, piştim, yandım" sözleri ile özetleyen Mevlâna 17 Aralık 1273 Pazar günü Hakk' ın rahmetine kavuştu. Mevlâna'nın cenaze namazını Mevlâna'nın vasiyeti üzerine Sadreddin Konevî kıldıracaktı. Ancak Sadreddin Konevî çok sevdiği Mevlâna'yı kaybetmeye dayanamayıp cenazede bayıldı. Bunun üzerine, Mevlâna'nın cenaze namazını Kadı Sıraceddin kıldırdı.

Mevlâna ölüm gününü yeniden doğuş günü olarak kabul ediyordu. O öldüğü zaman sevdiğine yani Allah'ına kavuşacaktı. Onun için Mevlâna ölüm gününe düğün günü veya gelin gecesi manasına gelen "Şeb-i Arûs" diyordu ve dostlarına ölümünün ardından ah-ah, vah-vah edip ağlamayın diyerek vasiyet ediyordu.

"Ölümümüzden sonra mezarımızı yerde aramayınız!

Bizim mezarımız âriflerin gönüllerindedir"






                                                      ESERLERİ
MESNEVİ

Mesnevî, klâ*** doğu edebiyatında, bir şiir tarzının adıdır. Sözlük anlamıyla "İkişer, ikişerlik" demektir. Edebiyatta aynı vezinde ve her beyti kendi arasında ayrı ayrı kafiyeli nazım şekillerine Mesnevî adı verilmiştir.

Her beytin aynı vezinde fakat ayrı ayrı kafiyeli olması nedeniyle Mesnevî'de büyük bir yazma kolaylığı vardır. Bu nedenle uzun sürecek konular veya hikâyeler şiir yoluyla söylenilecekse, kafiye kolaylığı nedeniyle mesnevî tarzı seçilir. Bu suretle şiir, beyit beyit sürüp gider.

Mesnevî her ne kadar klâ*** doğu'şiirinin bir şiir tarzı ise de "Mesnevî" denildiği zaman akla "Mevlâna'nın Mesnevî'si"gelir. Mevlâna Mesnevî'yi Çelebi Hüsameddin'in isteği üzerine yazmıştır. Kâtibi Hüsameddin Çelebi'nin söylediğine göre Mevlanâ, Mesnevî beyitlerini Meram'da gezerken,otururken, yürürken hatta semâ ederken söylermiş, Çelebi Hüsameddin de yazarmış.

Mesnevî'nin dili Farsça'dır. Halen Mevlâna Müzesi'nde teşhirde bulunan 1278 tarihli, elde bulunan en eski Mesnevî nüshasına göre, beyit sayısı 25618 dir.

Mesnevî'nin vezni : Fâ i lâ tün- Fâ i lâ tün - Fâ i lün'dür

Mevlâna 6 büyük cilt olan Mesnevî'sinde, tasavvufî fikir ve düşüncelerini, birbirine ulanmış hikayeler halinde anlatmaktadır.

DİVAN-I KEBİR

Dîvân, şairlerin şiirlerini topladıkları deftere denir. Dîvân-ı Kebîr "Büyük Defter" veya "Büyük Dîvân" manasına gelir. Mevlâna'nın çeşitli konularda söylediği şiirlerin tamamı bu divandadır. Dîvân-ı Kebîr'in dili de Farsça olmakla beraber, Dîvân-ı Kebîr içinde az sayıda Arapça, Türkçe ve Rumca şiir de yar almaktadır. Dîvân-ı Kebîr 21 küçük dîvân (Bahir) ile Rubâî Dîvânı'nın bir araya getirilmesiyle oluşmuştur. Dîvân-ı Kebîr'in beyit adedi 40.000 i aşmaktadır. Mevlâna, Dîvân-ı Kebîr'deki bazı şiirlerini Şems Mahlası ile yazdığı için bu dîvâna, Dîvân-ı Şems de denilmektedir. Dîvânda yer alan şiirler vezin ve kafiyeler göz önüne alınarak düzenlenmiştir.

MEKTUBAT

Mevlâna'nın başta Selçuklu Hükümdarlarına ve devrin ileri gelenlerin.e nasihat için, kendisinden sorulan ve halli istenilen diıü ve ilmi konularda ise açıklayıcı bilgiler vermek için yazdığı 147 adet mektuptur. Mevlâna bu mektuplarında, edebî mektup yazma kaidelerine uymamış, aynen konuştuğu gibi yazmıştır. Mektuplarında "kulunuz, bendeniz" gibi kelimelere hiç yer vermemiştir. Hitaplarında mevki ve memuriyet adları müstesna, mektup yazdığı kişinin aklına, inancına ve yaptığı iyi işlere göre kendisine hangi hitap tarzı yakışıyorsa o sözlerle ve o vasıflârla hitap etmiştir.

Fİ Hİ MA Fİ H

Fîhi Mâ Fih "Onun içindeki içindedir" manasına gelmektedir.. Bu eser Mevlâna'nın çeşitli meclislerde yaptığı sohbetlerin, oğlu Sultan Veled tarafından toplanması ile meydana gelmiştir. 61 bölümden oluşmaktadır. Bu bölümlerden bir kısmı, Selçuklu Veziri Süleyman Pervane'ye hitaben kaleme alınmıştır. Eserde bazı siyasi olaylara da temas edilmesi yönünden, bu eser aynı zamanda tarihi bir kaynak olarak da kabul edilmektedir. Eserde cennet ve cehennem, dünya ve âhiret, mürşit ve mürîd, aşk ve semâ gibi konular işlenmiştir.

MECÂLİS-İ SEB'A

(Yedi Meclis) Mecâlis-i Seb'a, adından da anlaşılacağı üzere Mevlâna'nın yedi meclisi'nin, yedi vaazı'nın not edilmesinden meydana gelmiştir. Mevlâna'nın vaazları, Çelebi Hüsameddin veya oğlu Sultan Veled tarafından not edilmiş, ancak özüne dokunulmamak kaydı ile eklentiler yapılmıştır. Eserin düzenlemesi yapıldıktan sonra Mevlâna'nın tashihinden geçmiş olması kuvvetle muhtemeldir. Şiiri amaç değil, fikirlerini söylemede bir araç olarak kabul eden Mevlâna, yedi meclisinde şerh ettiği Hadis'lerin konuları bakımından tasnifi şöyledir :

1. Doğru yoldan ayrılmış toplumların hangi yolla kurtulacağı.
2. Suçtan kurtuluş. Akıl yolu ile gafletten uyanış.
3. İnanç'daki kudret.
4. Tövbe edip doğru yolu bulanlar Allah'ın sevgili kulları olurlar.
5. Bilginin değeri.
6. Gaflete dalış.
7. Aklın önemi.

Bu yedi meclis'de, asıl şerh edilen hadislerle beraber, 41 Hadis daha geçmektedir. Mevlâna tarafından seçilen her Hadis içtimaidir. Mevlâna yedi meclisinde her bölüme "Hamd ü sena" ve "Münacaat" ile başlamakta, açıklanacak konuları ve tasavvufî görüşlerini hikaye ve şiirlerle cazip hale getirmektedir. Bu yol Mesnevî'nin yazılışında da aynen kullanılmıştır.
-------------------------------------------------------------------------------------
________________________________________________________________
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Misafir
Misafir
Anonymous



10. SINIFLARA GONCA HOCA'NIN VERDİĞİ ARAŞTIRMA ÖDEVLERİ Empty
MesajKonu: Geri: 10. SINIFLARA GONCA HOCA'NIN VERDİĞİ ARAŞTIRMA ÖDEVLERİ   10. SINIFLARA GONCA HOCA'NIN VERDİĞİ ARAŞTIRMA ÖDEVLERİ Icon_minitimeC.tesi Kas. 24, 2007 4:48 pm

I. Murat


Sultan Birinci Murat 1326'da Bursa'da doğdu. Babası Orhan Gazi, annesi Bizans tekfurlarından birinin kızı olan Nilüfer Hatun'dur (Holofira). Sultan Birinci Murat uzun boylu, değirmi yüzlü ve iri burunluydu. Kalın ve adaleli bir vücuda sahipti. Başına Mevlevi sikkesi üzerine testar sarılı bir başlık giyerdi. Çok sade giyinir ve kırmızı zeminli beyaz elbiseden hoşlanırdı. İlk eğitimini annesi Nilüfer Hatun'dan aldı. Daha sonra tahsilini tamamlamak için gittiği Bursa Medreselerinde ilim ve sanat adamları ile beraber yaşadı.

Sultan Birinci Murat, gayet nazik, sevimli ve çok halim selimdi. Alim ve sanatkarlara hürmet gösterir, fakirlere ve kimsesizlere şefkatli davranırdı. Dahi bir asker ve devlet adamıydı. "Derviş Gazilerin Şeyhlerinin Kralı Murat Gazi" diye anılan Sultan Birinci Murat, bütün hayatı boyunca planlı ve programlı hareket etti.

Sultan Birinci Murat, Bizans Kilisesi'ne göre bir kafir ve İsa düşmanı olarak görülse de, fethettiği yerlerde yaşayan Hıristiyan halka Papa'dan daha iyi davrandığı için onların sevgisini kazanmıştı.

I.Murat lalası Şâhin Paşanın yanında dînî, millî, idârî ve askerî kültürünü arttırdı. Ağabeyi Süleymân Şahın, Rumeli fetihleri sırasında vefât etmesi üzerine Osmanlı tahtına veliahd tâyin edildi (1359). Kısa bir müddet sonra da babasının vefâtı üzerine Bursa’ya davet edilip Osmanlı tahtına geçti Sultan Murâd Han, ilk iş olarak devletin başşehri Bursa’da lüzumlu tâyin ve icrâatlarda bulundu. İlk kazasker tayinleri Sultan Murat Hüdavendigar devrinde başladı. Çandarlı Kara Halil Paşa ilk kazasker, Lala Şahin Paşa da padişah ailesi dışından ilk beylerbeyi olarak tayin edildiler.

Sultan Murat Hüdavendigar'ın yaptığı önemli işlerden birisi de Tımar Kanunu'nu çıkarmasıydı. Buna göre 17. asıra kadar devam eden ve Osmanlı ordusunun belkemiğini teşkil eden eyalet askerleri de denilen tımarlı sipahiler oluşturuyordu. Sipahiler barış zamanı eyaletlerde, köylerinde oturarak taşrada asayişi temin ediyor, savaş zamanı ise hemen sefere çıkabilecek bir askeri kuvveti oluşturuyorlardı. Bunlar köylerindeki yapılan ziraattan aldıkları öşürle geçindiklerinden dolayı devlet de hiç masraf etmeden daimi bir orduyu elinde tutabiliyordu. Ayrıca Yeniçeri Ocağı'nın temeli sayılabilecek olan Pencik Kanunu, yine onun döneminde çıkartıldı (1361). Bu kanunla, fethedilen yerlerden esir alınan Hıristiyan çocukları, Osmanlı ordusuna "devşirme" olarak alınmaya başlandı. Çandarlı Kara Halil Paşa ve Kara Rüstem Paşa Osmanlı Devleti içindeki ilk mali düzenlemeleri onun devrinde yaptılar.

Sultan Murat Hüdavendigar'ın bütün hayatı sınır boylarında ve savaş meydanlarında geçti. Rumeli'den Anadolu'ya, Anadolu'dan Rumeli'ye durmadan dinlenmeden seferler yapan Sultan Murat Hüdavendigar, bizzat katıldığı 37 savaşın hepsini kazandı. Emrindeki kumandan ve valilerle uyum içinde çalıştı.

Sultan Murat Hüdavendigar, 1360 yılında Karadeniz Ereğlisi'ni fethetti. Taht değişikliği sırasında elden çıkan Ankara ve Sultanönü'nü de 1361 yılında Ahilerden geri aldı. Komşu devletlerle dostluğa önem veren, ama fırsatlardan yararlanmasını da iyi bilen Murat Hüdavendigar, aynı yıl içinde Çorlu, Keşan, Dimetoka, Pınarhisar, Babaeski, Lüleburgaz kalelerini ve Gümülcine, Eski Zağra ile Yenice dolaylarını fethetti.

Sultan Murat Hüdavendigar'ın Trakya'daki asıl hedefi, stratejik bir öneme sahip olan Edirne'yi almaktı. Trakya'da daha önce yaptığı fetihler sayesinde Edirne'ye yapılabilecek bir Bizans yardımı engellenmiş oluyordu. Lala Şahin Paşa komutasındaki Türk birlikleri Edirne'yi kuşattı. Rum ve Bulgar kuvvetleri yapılan çatışmada yenildiler. Bir süre yardım gelmesini bekleyen şehir, umudunu kesince teslim olmak zorunda kaldı (1362).

Edirne'nin fethi Türklere Balkan fetihlerinin yolunu açtı. Lala Şahin Paşa, Bulgaristan'a girerek Filibe'yi, komutanlarından Evrenos Bey ise Serez'i aldılar (1363). Yeni fethedilen yerlere Türkler yerleştirildi. Edirne ve Filibe'nin fethi bir haçlı seferinin düzenlenmesine neden oldu. Papa V. Urban'ın teşvikiyle Sırplar ve Bulgarlar başta olmak üzere Macar, Bosna ve Eflaklılar, büyük bir haçlı ordusu hazırlayarak Edirne üzerine harekete geçtiler. Osmanlı komutanlarından Hacı İlbey, ordusu ile beraber Meriç vadisi boyunca düzensiz bir şekilde ilerleyen ve gece eğlencede aşırı giderek sarhoş olan düşmanların bu durumundan yararlandı. Kuvvetlerini üçe ayırarak bir gece baskını düzenleyen Hacı İlbey, büyük bir zafer elde etti (1364).

Tarihe 'Sırp Sındığı Savaşı' olarak geçen bu zaferle, Rumeli'deki Türk hakimiyeti kesinleşti ve ilk Haçlı Ordusu etkisiz hale getirildi. Osmanlı birlikleri Sırp Sındığı Savaşından sonra Bulgaristan'a girdiler ve yukarı Bulgaristan'ı fethettiler. Karşı koyamayacağını anlayan Bulgar Kralı Yuvan Şişman, Osmanlı hakimiyetini kabul etti ve kız kardeşi Maria'yı Murat Hüdavendigar'a verdi (1369). Osmanlı ordusu Makedonya üzerine yürüdü. 1371 yılında kazanılan Çirmen Zaferi ile Makedonya Osmanlı topraklarına katıldı. Sırp Kralı Lazar da, Bulgaristan Kralı gibi Osmanlı hakimiyetini kabul etti ve yıllık vergiye bağlandı.

Çandarlı Hayreddin Paşa komutasındaki Türk birlikleri Selanik Zaferini kazandı (1374). Niş (1375), Üsküp, Manastır, Filipe (1382) fethedildi. Osmanlı birlikleri Arnavutluk ve Bosna-Hersek içlerine akınlar düzenledi. 1385 yılında Ohri fethedildi. Aynı yıl Arnavutluk’ta Savra zaferi kazanıldı. Bir yıl sonra Sofya'nın fethi gerçekleştirildi.

1381 yılında Şehzade Bayezid'ın Germiyan Hükümdarı Süleyman Şah'ın Kızı Devlet Hatun'la evlenmesi dolayısıyla, Kütahya, Simav, Eğrigöz ve Tavşanlı Osmanlılara verildi. Aynı yıl, Hamidoğulları Beyliği'nden altı şehir parayla satın alındı. Balkanlardaki fetihler devam ederken, Murat Hüdavendigar bir yandan da Anadolu taraflarına yöneldi. 1386 yılında Konya Ovası'nda ilk Osmanlı-Karaman Savaşı yapıldı. Türklerin Balkanlardaki ilerlemeleri yeni bir Haçlı seferinin düzenlenmesine sebep oldu.

Kosova’da müttefik Haçlı ordusuyla karşılaşılıp muhârebe nizâmı alındı. 8 Ağustos 1389 muhârebe öncesi Kosova’da şiddetli fırtına vardı ve o gün Berât Gecesiydi. Akşam çadırına çekilen Sultan Murâd Han, Berât Gecesini ihyâ edip namaz kıldı. Kur’ân-ı kerîm kıraât ettikten sonra, seccâdesinin üzerinden kalkmadan târihe geçen şu duâyı okudu: “Ey Rabbim! Bu fırtına, şu âciz Murâd kulunun günahları yüzünden çıktıysa, mâsum askerlerimi cezâlandırma. Onları bağışla... Allahım... Onlar ki, buraya kadar, sâdece senin adını yüceltmek, İslâm dînini kâfirlere duyurmak için geldiler. Bu fırtına âfetini, onların üzerinden def eyle... Senin şânına lâyık bir zafer kazanmalarını nasip eyle. Onlara öyle bir zafer kazandır ki, bütün Müslümanlar bayram ede... Müslümanları mansûr ve muzaffer eyle. Ve dilersen o bayram gününde şu Murâd kulun sana kurbân olsun... Önce beni gâzi kıldın, sonra şehit et...”

Türk Ordusu ilerleyerek Kosova'da Haçlılarla karşılaştı. Üstün haçlı ordusu Sultan Murat Hüdavendigar'ın kurdurduğu "Topçu Ocağı"nın kullandığı topun etkisi ile dağıldı. Top, tarihte Türkler tarafından ilk kez Birinci Kosova Savaşı'nda kullanıldı. Fırtına dinip, 9 Ağustos 1389 günü yapılan Kosova Meydan Muhârebesinde Birinci Murâd Han büyük bir zafer kazandı

Kosova Zaferinden sonra, Sultan Murâd Han, devrin an'anesince muhârebe meydanını dolaşmaya başladı. Bu sırada Miloş Obiliç adında yaralı bir Sırp âsilzadesi tarafından hançerlenerek şehit edildi. Babası Orhan Gazi'nin ölümünde 95.000 km. kare olan devlet topraklarını 500.000 km. kare'ye çıkarmayı başaran Sultan Murat Hüdavendigar büyük bir padişahtı.
---------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------______________________________________________________________________________________________________________________
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Misafir
Misafir
Anonymous



10. SINIFLARA GONCA HOCA'NIN VERDİĞİ ARAŞTIRMA ÖDEVLERİ Empty
MesajKonu: Geri: 10. SINIFLARA GONCA HOCA'NIN VERDİĞİ ARAŞTIRMA ÖDEVLERİ   10. SINIFLARA GONCA HOCA'NIN VERDİĞİ ARAŞTIRMA ÖDEVLERİ Icon_minitimeC.tesi Kas. 24, 2007 4:49 pm

1. KOSOVA SAVASI


Birinci Kosova Meydan Muharebesi (1362-1389): Osmanlilarin kurulusundan itibaren kuvvetlenmesi, Avrupa kitasinda fetihlerde bulunmasi, buradaki devletleri endiseye sevketti. Tek baslarina karsi koyamayacaklarini anlayan bu devletler, ittifak halinde harekete karar verdiler ve anlastilar. Sirp Krali Lazar ile Bosna Krali Tvartko ve Arnavud Prensi Jorj Kastriyota öncülügünde; Bulgar, Arnavud, Ulah, Sirp Prensleri de ittifaka katildilar. Hayati muharebe meydanlarinda geçerek, Islâm Dini'nin cihad emrini yerine getiren, Birinci Sultan Murâd Hân, Osmanli Devleti aleyhine yapilan Hiristiyan ittifakindan, casuslar vasitasiyla haberdar oldu. Gerekli tedbirleri yerinde ve zamaninda alinmak suretiyle, düsmanin dikkatini çekmeden, plânli olarak harbe hazirlanildi. Haçli ittifakina karsi, Anadolu beyliklerinden yardimci kuvvetler istenerek, gönüllüleri davet edildi. Balkanlar'daki ittifaki bozmak için, Vezir-i âzam Çandarlizâde Ali Pasa, otuzbin kisilik kuvvetle 1388'de, Bulgarlari saf disi ederek, Bulgaristan ve Mora isgal etti.

Türkler'i, Balkanlar'dan atmak için hazirlanan ittifaka karsi bütün hazirliklarini tamamlayan Sultan Murad Hân, Harp Meclisi'nin ardindan, altmisbin kadar mevcutlu Osmanli ordusu ile Anadolu beylikleri kuvvetleri ve gönüllü Müslümanlar ile 1389'da, Sirp Krali Lazar'in merkezi olan Pristine istikametine hareket etti. Rumeli Akinci kumandani Gazi Evrenuz Bey ile Pasa Yigit kumandasindaki Osmanli öncü kuvvetleri, Kosova'da müttefik Haçli kuvvetleriyle karsilastilar. Osmanli ordusunun, Balkanlar'da ilerlerken, geçtigi yerlerde yagma, tahribat yapmamasi, Islâmi Hiristiyanlara çok iyi tanitti. Islâmiyet hakkinda bilgileri olmayan halk, hayretler içinde kaldilar. Idarecilerinden zulüm, eziyet, kötü muameleden baska birsey görmeyen ahâli, bundan sonraki seneler Türk idaresini arzu ve istekle beklediler ve benimsediler.

Muharebe öncesi toplanan harp divaninda; istisareden sonra Sultan Murad-i Hüdavendigâr; kumandan ve hey'ete:

"-Cümleniz berhudar olasiniz... Firasetinizi açikça bildirdiniz.... Gayri hepimiz biliriz ki, zafer ancak Allahü teâlânin yardimiyla gerçeklesir.... Küffar ordusu 'bizden fazladir. Fakat Müslüman mücahid kâfirden secâatlidir... Beglerim,, pasalarim, hadi göreyim sizi... Bu gece, asker evlâdciklarimi hosça tutasiniz... Onlara, Yüce Allah'imiza dua etmelerini vaziyet edesiniz... Helâllasasiniz. Ola ki yarin, çogumuz cennette bulusuruz." hitabini yapip, kendisi de mübarek Berât gecesi Kur'ân-i kerîm okuduktan sonra harb meydanindaki çadirinda, firtina devam ederken, tarihe geçen su duayi Allahü teâlâdan niyaz etti:

"-Ya Rabbim! Bu firtina, su âciz Murad kulunun günâhlari yüzünden çiktiysa, masum askerlerimi cezalandirma. Onlari bagisla... Allahim... Onlar ki buraya kadar, sadece Senin adini yüceltmek, Islâm dinini kâfirlere duyurmak için geldiler. Bu firtina âfetini, onlarin üzerinden def eyle... Senin sanina lâyik bir zafer kazanmalarini nasip eyle. Onlara öyle bir zafer kazandir ki, bütün Müslümanlar bayram ede..... Müslümanlari mansûr ve muzaffer eyle. Ve dilersen o bayram gününde su Murâd kulunu sana kurban olsun.... Önce beni gazi kildin, sonra sehid et."

1389 yazinda Kosava'da, düsmana karsi harp nizami alan Osmanli ordusuna Sultan Murad Hân kumanda edip, merkez kuvvetlerinin basindaydi. Vezir-i Âzam Ali Pasa, Sultan'in yanindaydi. Ordunun sag kolunda Sehzade Bâyezid, Rumeli Beylerbeyisi Kara Timurtas Pasa, Akinci Beyi Evrenuz Bey, sol kolda Karesi Sancakbeyi Yakup Beg, Anadolu Beylerbeyi Saruca Pasa bulunuyor ve kumanda ediyordu. Merkez kuvvetlerinin önünde Yeniçeriler ve onlarin önünde de toplar vardi. Her kolun önüne biner okçu yerlestirildi. Haçli ordusunun merkezinde bulunan Sirp despotu Lazar, birliklere komuta ediyordu. Sag kola Lazar'in yegeni ve damadi Brankoviç, sol kola Bosna Krali Tvartka kumanda ediyordu. Düsman kuvvetleri Sirp, Bosna, Macar, Ulah, Arnavud, Leh ve Çeklerden meydana gelip, mevcudu Osmanli kuvvetlerinden fazlaydi. Muharebe 9 Agustos 1389 günü Haçhlar'in top atisiyla basladi. Türk ordusunun kahramanligi ve harp plâninin mükemmelligi ve muvaffakiyetle tatbiki neticesinde, üstün Haçli ordusu, sekiz saat içerisinde bozuldu. Sag kalan Haçli kuvvetleri geri çekilip, çareyi kaçmakta buldular. Muharebenin kazanilmasinda ve düsmani imha ve takip edilmesinde, Sehzade Bayezid'in büyük rolü oldu. Haçli kumandani Lazar ile oglu, yüksek rütbeli kumandanlar ve mahiyyetleri esir edildiler. Murad Hân, zaferden sonra devrin an'anesi geregince, sükran ifadesiyle muharebe meydaninda dolasirken, Lazar'in damadi, yarali sirp asilzadelerinden Milos Obiliç'in halini sorarken sehid edildi. Sultan Murâd-i Hüdâvendigâr'in sehâdetinden önceki vasiyyetinde, Bâyezid Hân, Osmanli Sultani oldu. ikiyüzbinlik Haçli ordusunun kumandanlari dahi öldürülüp, Kosova'da zafer kazanilmasi neticesinde; Osmanli Devleti Balkanlar'a kesin olarak yerlesti ve Sirp Kralligi yikilarak, Sirbistan, Türk hakimiyetine geçirildi. Bölgeye, Türk ve Islâm nüfusu iskân edilerek, hakimiyet pekistirildi.
---------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------
______________________________________________________________________________________________________________________
SIRP SINDIGI SAVASI


Islâm memleketlerine yönelen ve "Haçli Seferleri" diye anilan tecâvüz hareketleri, bir asra yakin zamandan beri durmustu. Fakat, Osmanli Türkleri'nin Bati Trakyayi elde etmeleri ve Bulgaristan ortalarina kadar sokulmalari, Haçlilik ruhunun hortlamasina sebebiyet verdi.

Filibe'nin zapti sirasinda kaçan ve Sirbistan'a siginan Rum kumandani, vakit geçirmeden Türkler üzerine yürünmesini tavsiye ediyor, devamli tahriklerde bulunuyordu. Ancak, Sirplar'in da Bulgarlar'in da bu macerayi göze alabilecek kuvvet ve cesaretleri yoktu. Türkler'i geri püskürtmeye çalisirken, ellerindeki topraklan kaybedebilirlerdi. Ayrica, Balkan kavimleri, kendilerine din, can, mal ve kazanç hürriyeti getiren Islâm idaresinden memnundular; tekrar eski kötü jönlere dönmeyi istemiyorlardi. Denizci bir devlet olan Venedikliler ise, Dogu'daki ticarî menfaatlerinin haleldar olacagi korkusuyla, tarafsiz kalma siyasetinden ayrilmiyorlardi.

Osmanlilar'a karsi çikabilecek tek devlet Macaristan'di. Balkanlar'i da hâkimiyeti altina alma sevdasina düsen Macar Krali Layos, böylece hazirlanmaya basladi.

Iste o siralarda, Papa V. Urban da, Macar ve Sirp krallari ile Eflâk (Romanya) ve Bosna prenslikleri arasinda askeri ittifak kurulmasina önayak oldu. Tarihlerimizde umumiyetle 60 bin kisi olarak gösterilen Haçlilar, Macar Krali Layos kumandasinda Edirne'ye dogru yürüdüler.

Sultan Murad, o sirada Bursa'da bulunuyordu ve Türk ordusunun büyük kismi Anadolu'da idi. Rumeli Beylerbeyi Lala Sahin Pasa, bir taraftan padisaha haber yollarken, bir taraftan da Haci Ilbeyi kumandasindaki 10 bin kisilik akinci kuvvetini, kesif gayesiyle göndermisti.

Herhangi bir mukavemet görmeden ilerleyen Haçli ordusu, Meriç nehrini geçtikten sonra, Edirne'nin birkaç kilometre ötesinde durakladi. Taarruza geçtikleri anda, bu sehri zaptedecekleri ve Trakya'nin güneyine sarkacaklari muhakkakti. Çünkü, Bursa'dan yola çikacak Osmanli ordusu, kisa zamanda oraya erisemezdi.

Haci Ilbeyi, konak yerinde eglenceye dalan ve müstakbel zaferlerin tadini simdiden çikarmaya kalkan Haçlilar'a karsi, bir gece baskini düzenlemeyi kararlastirdi. Kimseden talimat almamisti ve bu tehlikeli tesebbüsten zararli çikilirsa, kendi elleriyle idam fermanini hazirlamis olacakti. Fakat, gece karanliginda hücuma geçen 10 bin Türk akincisi, düsmani tam gaflet halinde bastirdilar. "Koyun sürüsüne dalan kurt gibi" neye ugradiklarini sasiran Haçli askerlerini kiliçtan geçirdiler. Kaçabilenlerin çogunlugu da Meriç sularinda boguldu. Kral Layos ise, canini güçlükle kurtararak memleketine dönebilmisti. Osmanlilar'in, müttefik Hiristiyan ordularina karsi elde ettigi bu zafer, tarihlerimizde "Sirp Sindigi" olarak anilir.

Öte yandan, Sultan I. Murad Bursa'dan hareket etmis, Gelibolu'ya geçmeden önce, Katalanlar elinde bulunan Karabiga'nin fethini kararlastirmisti. Çünkü, ordusunun arkasini emniyete almak istiyordu. Sirp Sindigi Zaferi'nin haberi ulasinca, denizden ve karadan yaptigi taarruzun siddetini arttirdi ve nihayet kaleyi düsürerek, Marmara'nin güney sahillerindeki Türk hâkimiyetini tamamladi. Bu arada, Gazi Evrenos Serez'i fethetmisti.

Sirp Sindigi Zaferi, devlet merkezinin Bursa'da tutulmasinin mahzurlu olacagini göstermisti. Çünkü, Osmanlilar'a yönelecek tehlikeler, simdilik sâdece Hiristiyan dünyâsindan geliyordu. Ayrica, devletin istikbâli de, Rumeli'de tutunmasina bagli idi. Bu sebeple, Edirne sehri askeri merkez haline getirildi.

Bizans Imparatoru V. loannes Paleologos, Türkler'in Rumeli'de kazandigi topraklan istirdada çalismayacagini ve Türk düsmanlari ile ittifak kurmayacagini taahhüt etmisti ama, el altindan bunun aksi faaliyette bulunmaktan vazgeçmiyordu. Nitekim, gizlice Macaristan'a gitmis ve kendisine yardim edilirse, Ortodoks mezhebini birakip Katolik olacagina söz vermisti. Fakat, memleketine dönerken, Bulgar Krali Ivan Sisman, onu yakalatarak Nigbolu kalesine hapsetmisti.

O sirada, Macar Krali Layos, Papa nezdindeki tesebbüslerine hiz vermisti. Böylece, bir taraftan Papa'nin Türkler aleyhindeki tahrikleri, bir taraftan da Bizans imparatoru'nu kurtarmak maksadiyla, Savua Kontu VI. Amadeo, 15 kadirga ile yola çikti. Ugradigi Agriboz ve Midilli adalarindan yardimci kuvvetler alip Çanakkale Bogazi'na girdi ve 1366'da Gelibolu'yu zaptetti. Türklerin donanmalari bulunmadigi için, bu isgali önleyememislerdi. Ancak, 1367 Haziran'inda Bizans'a birakilan Gelibolu, kisa bir müddet sonra tekrar Türk topraklarina katilacaktir.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Misafir
Misafir
Anonymous



10. SINIFLARA GONCA HOCA'NIN VERDİĞİ ARAŞTIRMA ÖDEVLERİ Empty
MesajKonu: Geri: 10. SINIFLARA GONCA HOCA'NIN VERDİĞİ ARAŞTIRMA ÖDEVLERİ   10. SINIFLARA GONCA HOCA'NIN VERDİĞİ ARAŞTIRMA ÖDEVLERİ Icon_minitimeC.tesi Kas. 24, 2007 4:49 pm

YILDIRIM BAYEZID
10. SINIFLARA GONCA HOCA'NIN VERDİĞİ ARAŞTIRMA ÖDEVLERİ 04

Babasi :Murad Hüdavendigâr
Annesi :Gülçiçek Hatun
Dogumu :1360
Vefati :8 Mart 1403
Saltanati :1389 - 1403 (13) sene

Yildirim Bayezid, yuvarlak yüzlü, beyaz tenli ve koc burunlu, gözleri ela, saçlan kumral, *** sakalli ve genis omuzlu idi. Girdigi savaslarda göstermis oldugu cesaretten dolayi ona (Yildirim) lakabi verilrnisti. Yildirim 14 yasina geldiginde, babasi Sirplilarla savasa giderken yerine onu vekil birakmisti.Türkleri

yenmek, Bizans'i kurtarmak ve Kudüs'ü müslümanlarin elinden almak için teskil edilen bir haçli ordusu, Tuna nehri kiyisinda bulunan (Nigbolu) kalesini kusatmisti. Yildirim Bayezid de ordusu ile Nigbolu kalesi önlerine kadar geldi. Bir gece Yildirim Bayezid, tek basina atina binerek düsman saflarini yardi. Nigbolu kalesinin duvarlari dibine yanasarak bir elini kale duvarina dayadi ve :"Bire Dogan!" diye seslendi. Bu sesi taniyan Nigbolu kalesi kumandani Dogan Bey de yukaridan : -Ne var sevketlüm!" diye sordu. Padisah : "Ordumla birlikte geldìm. Sakin kaleyi teslim etmeyesin!" emrini verdikten sonra atini sürerek gece karanliginda bir yildirim gibi karargáha döndü.

Yildirim Bayezid tahta geçtikten sonra, babasinin vefati üzerine Anadolu'da vuku bulan ayaklanmalarin tamamini kisa zamanda bastir- di. Germiyan, Aydin, Menteee ve Saruhan Bey- likleri Osmanlilara bu devirde katildi. Hâmid Beyligine bagli lsparta, Burdur, göller yöresi Osmanlilarin oldu. Yildirim 1391 'de Bizanslilar- dan Sile'yi aldi. istanbul'u yedi ay muhâsara etti, Tuna nehrini geçerek Romanya'yi Osman- lilara tâbi kildi.

1392'de Silivri ve Selânik Osmanlilara katildi. 1393'de Bulgaristan tamamen fethedildi. 1394'de Kastamonu ve çevresi alindi. Arnavutluk ve çevresi de Osmanli topraklarina katildi. 1396'da Haçli ordusu Nigbolu'da imha edildi. Binlercesi esir alindi. 1397'de Salona Piskoposu, Padisahi bizzat davet ederek halkin zulümden kurtarilmasini rica etmis, bunun üzerine Yildirim, Bizanslilardan Silivri, Mora ve Attika'yi kurtarmistir. Türklerin Yunanistan'i almalari böyle olmustur.

1397'de Karaman Beyligi tamamen OsmanIi topraklarina ilhak edildi. istanbul yeniden muhasara edildi. 1398'de Kadi Burhaneddin devletini ortadan kaldirdi. 1399'da Dulkadir fethedìldi. Dulkadir Beyligi Osmanlilara tabi oldu.

1400'de istanbul bir daha muhasara edildi. 1402'de (Rivayete göre ulemadan cevazina dair fetva alinmadan) Timur ile Ankara savasi yapildi ve Yildirim yenildi. Timur'un yaninda esir olarak kalan büyük Osmanli Hükümdari ve Fatih'in dedesi üzüntüsünden 7 ay 12 gün sonra 43 yasinda iken vefat etti. Cenazesi oglu Musa Celebi tarafindan Bursa'ya getirilerek, kendi türbesine defnedildi. (Allah rahmet eylesin.)

Yildirimin kazanmis oldugu zaferlerin en mühimlerinden birisi (25 Eylül 1396) senesinde, tek basina Müslüman Türk milletinin, bütün bir Hiristiyan Avrupa Devletlerine karsi kazanilmis ve tarihin en büyük zaferlerinden birisi olan Nigbolu zaferi idi. Bu sanli zaferin neticeleri de çok büyük olmustur.

Bu zafer, Osmanli Türk Devletinin, dogu islâm âleminde de taninmasina sebep oldu. Misir'daki Abbasi Halifesi (Birinci Mütevekkil) Yildirim Bayezid'e tebrik için gönderdigi mektubunda, Türk Padisahina: "Sultan-i iklim'i Rum" ünvani ile hitabetti.

Silsile-i Sâdât-i Naksibendiyye'den Hâce Bahaüddin sah-i Naksibend (k.s.) Hazretleri, Hâce Alâüddin Attar (k.s.) Hazretleri, Allame Saadeddin Teftazânî, serh-i Mekâsid Müellifi Kemaleddin Hocendî, Hayatü'I - Hayvan isimli eserin sahibi Kemaleddin Muhammed Demirî, Hoca Hafiz sirãzî ve Kadi Íbn-i Haldun Yildirim Bayezid devrinde vefat eden büyük zatlardir.

Yildirim Bayezid'in esleri ve çocuklari

Bayezid'in esi Germiyanoglu Süleyman Sah'in kizi Devlet Hatun'dur. Daha sonra tahta çikacak olan Çelebi Mehmed bu ana dan dogmustur, ikinci esi Sirp Krali Lazar'in kizi Prenses Olivera, üçüncü esi Bulgar Prensi Konstantin'in kizlarindan biridir. En çok Olivera'yi seviyor ve onu her gittigi yere götürüyordu. Onu içkiye ve sarhoslugun al çaltici zevkine alistiran o olmustur. Fakat daha sonra ulemânin uyari ve baskisi ile Yildirim içkiyi birakmisti.

Yildirim Bayezid'in erkek çocuklari sunlardi: Çelebi Mehmed, Ertugrul, Emir Süleyman, Mustafa, Isa, Musa, Kasim. Üç kizi vardi: Fatma Hatun, Hundî Hatun ve adi bilinmeyen bir kizi.
---------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------
______________________________________________________________________________________________________________________
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Misafir
Misafir
Anonymous



10. SINIFLARA GONCA HOCA'NIN VERDİĞİ ARAŞTIRMA ÖDEVLERİ Empty
MesajKonu: Geri: 10. SINIFLARA GONCA HOCA'NIN VERDİĞİ ARAŞTIRMA ÖDEVLERİ   10. SINIFLARA GONCA HOCA'NIN VERDİĞİ ARAŞTIRMA ÖDEVLERİ Icon_minitimeC.tesi Kas. 24, 2007 4:50 pm

SULTAN CELEBI MEHMED


10. SINIFLARA GONCA HOCA'NIN VERDİĞİ ARAŞTIRMA ÖDEVLERİ 05


Babasi:Sultan Yildirim Bayezid
Annesi:Devlet Hatun
Dogumu:1389
Vefati:26 Mayrs 1421
Saltanati :1413 - 1421 ( 8 ) sene

Çelebi Sultan Mehmed, orta boylu, yuvarlak yuzlu, çatik kasli, beyaz tenli, kirmizi yanakli, genis gögüslü idi. Kuvvetli bir vucuda sahipti. Gayet hareketli ve cesurdu. Güres yapar ve çok kuvvetli yay kirislerini de çekerdi. Padisahligl müddetince bizzat 24 muharebede bulunmus ve kirka yakin yara almisti.

Basinda kullanmis oldugu sarik, altin islemeli kavugu ile gayet güzel görünürdü. Ìci kürklü ve yakasi dik olan bir kaftan kullanirdi.

Müslümanlara karsi göstermis oldugu adaleti, ayni zamanda hiristiyan tebaasina karsi da gösterirdi.

Celebi Sultan Mehmed, tahsilini Bursa sarayinda tamamladi. Daha sonra babasi tarafindan Amasya sancagina vali tayin edildi. Valiligi sirasinda da devlet islerini ögrendi.

Celebi Sultan Mehmed'e bir bakima Osmanli imparatorlugu'nun ikinci kurucusu gözü ile bakilabilir. Onun uzun müddet ve basari ile yapmis oldugu möcadeleyi kisaca söyle siralayabiliriz :

Evvela Anadolu'nun birligi için kardesleri ile mücadele etti. 1410 senesinde Süleyman Celebi'yi, 1413 senesinde de Musa Celebi'yi tasfiye ederek birligi sagladi. Osmanli tahtinda yalniz kalinca ilk isi etrafindaki beylikleri itaati altina almaya girismek oldu. 1414'de Karaman'a sefer yapti ve Karaman Bey'ini esir aldi. Ona "Bir daha müslümanlara zararim dokunmayacak" diye yemin ettirdikten sonra serbest birakti. Candar Beyligi'ni de hakimiyeti altina aldi. 1415'de Venediklilerle ilk deniz savasi yapildi. 1416 ve 1417 senelerinde Avrupa'ya akinlar düzenledi, büyük zaferler kazanildi. 1419'da Tuna Nehri tekrar gecildi. 1420'de Eflak Voyvodasi bir harpte öldürüldü, yerine kardesi tayin edildi. Candar Beyligi ise tamamen Osmanli topraklarma katildi. 1420'de seyh Bedreddin diye birisi bugünkü komünizmin temel sartlarina cok benzeyen fikirlerle ortaya cikt, islãmi ilimleri de cok iyi bilen bu seyh bir cok fakir fukarayi sizi zengin yapacagim vaadiyle, gayri müslimleri ise "Sizin dininiz de haktir" diyerek etrafinda topladi. Bircok yerlerde mühim tahribatlar yapti. Sonunda yanindakiler dagitilip kendisi yakalandi ve mahkeme edildi. Mahkemede sucunu itiraf ederek idam edilmesini bizzat kendisi istedi ve idam edildi.

Timur'un yanindan döndügü söylenen bir sehzade ile daha mücadele edip onu da saf disi yapti. 1421 yilinda 32 yasinda iken Edirne'de vefat etti. Nasi, Bursa'ya getirilerek Yesil Türbe'ye defnedildi. (Allah rahmet eylesin.)

Celebi Sultan Mehmed vefat edecegi sirada, Bayezid Pasa'yi yanina cagirtti ve Ona "Halef olarak yerime oglum Murad'i tayin ettim. Bana karsi göstermis oldugun itaat ve sadakati ona karsi da göster. Derhal, Murad'i buraya getirmenizi istiyorum. Zira ben artik bu dösekten kalkamam. Murad gelmeden önce emr-i hak vaki olursa Murad gelinceye kadar sakin ölümümü kimseye duyurmayin."

Sehzade Murad henüz Amasya'da iken, Celebi Sultan Mehmed 26 Mayis 1421'de vefat etti. Padisahlar arasinda ilk defa vefati gizlenen zat kendisi olmustur.

Ta'rifat sahibi Seyyid Serif Ali Cürcani, Kaamus-i Muhiyt sahibi Allame Mecdüddin Firuzâbâdi Sultan Celebi Mehmed zamaninda vefat etmis büyüklerdi.

Erkek cocuklan : Mustafa Celebi, Ìkinci Murad, Ahmed, Yusuf, Mahmud.

Kizlari : Fatma ve Selcuk Hatun.
---------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------______________________________________________________________________________________________________________________

SULTAN IKINCI MURAD


10. SINIFLARA GONCA HOCA'NIN VERDİĞİ ARAŞTIRMA ÖDEVLERİ 06


Babasi:Celebi Sultan Mehmed
Annesi:Emine Hatun
Dogumu:1402
Vefati:3 Subat 1451
Saltanati :1421 - 1451 (30) sene

Ikinci Murad, uzun boylu, beyaz tenli, dogan burunlu ve gayet gözel yüzl bir padisahtl. Çok gözel konusurdu. Kendisinin en büyük saadeti, Fatih Sultan Mehmed gibì esine ender rastlanacak ve cok kiymetli bir zatin babasi olmakti.

Sultan Murad, sükúneti ve huzurlu yasamayi arzu eden fakat icap ettigi takdirde gayet hareketli, cesur ve hicbir seyden yilmayan bir kirnse idi. Otuz senelik saltanati müddetince, memleketini cok büyük bir san ve serefle idare ederek, emri altinda bulunan herkeste, dindar, ädil ve lütufkär bir padisah nämi birakmistir.

Sultan Murad'in cocuklugu Amasya'da gecti. 18 yasinda tahta cikti. säir ve hattatti. Cok iyi bir askerdi. Muradî mahlasiyle siirler yazmistir. Pek meshur siirlerinden birisi de sudur.

Varalim bir iki gün zikredelim Mevlâyi,

Bize ismarladilar mi bu yalan dünyayi

Zamaninda Venedik donanmasiyla harbedildi. Selänik yeniden fethedildi. Düzmece Mustafa isyani oldu ve bu isyani bastirdi. 1422' de istanbul'u muhasara etti. 1423'de Mora yeniden alindi. 1428'de Germiyan Beyligi Osmanlilara katildi. Venedik ve haclilara karsi Güvercinlik zaferi kazanildi. 1430'da Selanik yeniden alindi. 1438'de Bosna'ya hakim olundu. 1439'da Belgrad muhasara edildi. 1443'de haclilara karsi izladi Derbendi zaferi kazanildi. 1444 Temmuz'unda Segadin antlasmasi yapildi, fakat haclilar sözlerinde durmadilar. ikinci Murad küçük yastaki oglunu tahta çikarinca, ümide kapilarak Osmanli topraklarina girdiler.Oglu ikinci Mehmed (Fatih) ordunun basina babasini baskumandan tayin etti. Kasim 1444'de Varna Zaferi kazanildi. Varna Zaferinden sonra ikinci Murad tekrar tahta gecti. 1445'de Mora'ya ve Arnavutluga sefer acti. 1448 senesinin Ekiminde haclilar yeniden saldirdilar. Bu defa da ikinci Kosova Zaferi kazanildi. 1451 senesinde Sultan Murad bütün esirlerini saliverdi. 47 yasinda oldugu halde Edirne Sarayinda vefat etti. Vasiyeti özerine Bursa'da Muradiye Camìi yanina defnedildi. Mezarinin özerini örtmemeyi, kenarlarina hafizlarin oturup Kur'an okuyabilmeleri icin yerler yapilmasini ve Cuma günü mezara konulmasini vasiyet etmisti. Vasiyeti öylece yerine getirildi.

Sultan Murad zamaninda memleketin bir cok verlerinde, camiler. medreseler. Saraylar ve köprüler yapilmistir. Bunlardan birisi Edirne'deki "Üc Serefeli Cami"dir Cami'in yaninda bir medrese ve fakirler ìcin bir imarethane mevcuttur. Yine Edirne'de "Muradiye Camii"ni bina ettirmistir. Bu camiin duvarlari ve mihrabi son derece güzel Cinilerle süslenmistir. Bursa'daki "Muradiye Camii"ni ve Ergene Nehri özerìndeki 170 ayakli "Uzun Köprü"yü de Sultan Murad yaptirmistir.

Silsile-i Saadat-i Naksibendiyye'den. Hace Yakub Carhi (k.s), Seyh Emir Sultan. Haci Bayram Veli, lbn-i Haceri Askalâni. Muhammediye kitabinin muellifi Yazicizade Muhammed Efendi lkinci Murad devrìnde vefat eden büyüklerdir.

Erkek cocuklari : Fatih Sultan Mehmed, Ahmed, Alaaddin, Orhar, Hasan, Ahmed(II.)

Kiz cocuklari: Sehzade ve Fatma Hatun
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Misafir
Misafir
Anonymous



10. SINIFLARA GONCA HOCA'NIN VERDİĞİ ARAŞTIRMA ÖDEVLERİ Empty
MesajKonu: Geri: 10. SINIFLARA GONCA HOCA'NIN VERDİĞİ ARAŞTIRMA ÖDEVLERİ   10. SINIFLARA GONCA HOCA'NIN VERDİĞİ ARAŞTIRMA ÖDEVLERİ Icon_minitimeC.tesi Kas. 24, 2007 4:51 pm

FATIH SULTAN MEHMED


10. SINIFLARA GONCA HOCA'NIN VERDİĞİ ARAŞTIRMA ÖDEVLERİ 07


Babasi:lkinci Sultan Murad
Annesi:Huma Hatun
Dogumu:29 Mart 1432
Vefati:3 Maps 1481
Saltanati :1451 - 1481 (30) sene
Fatih Sultan Mehmed Han Hazretleri, uzun boylu, dolgun yanakli, kirmlzi, beyaz tenli, kivrik burunlu, kollari adaleli ve kuvvetli bit padisahti. Devrinin en büyük ulemasindan birisi idi. Yedi tane yabanci lisan bilirdi. Âlim, Sâir ve sanatkârlari toplar ve onlarla sohbetten çok hoslanirdi. Gayet sogukkanli ve cesurdu. essiz bir kumandan ve idareci idi. Yapacagi isler hususunda, en yakinlarina bile hiç birsey sizdirmazdi.


Fatih Sultan Mehmed'in ömrü seferlerle geçti. Yikilmaz diye bilinen Bizans'i yikti. Ìstanbul'u fethetti.

Ayasofya kilisesini cãmiye çevirdi. Kiyamete kadar cãmi olarak kalmasini istedigi bu muhtesem mâbed için ,mükemmel bit vakfiye yazdirtti. (Basvekâlet Arsivi Tapu Defterleri No: 20, 27, 167, 251) 1127 sene kilise, 481 sene de cãmi olarak kullanilan Ayasofya, 1934'de müze haline getirildi.

Hz. Fatih, Enez'i, Galata ve Kefe'yi Osmanli topraklanna dahil etti. Limni, Ìmroz, Semendirek, Taçoz, Bozcaada ve Bosdan'i aldi. Belgradi muhasara ettigi zaman çarpismaya bizzat katildi. Alnindan ve dizinden ciddi sekilde yaralandi. 1458'de Mora'yi kismen, bir sene sonra da Sarbistan'i tamamen aldi. 1461'de Amasya'yi ve Ísfendiyar Ogullari Beyligini Osmanli topraklarina dahil etti. Trabzon Rum lmparatorlugunu ortadan kaldirdl. 1462'de Romanya, Yayçe ve Midilli'yi aldl. 1463 senesinde Papa'nin büyük gayretleri ile toplanan ve savasa katilan herkesin alti aylik günahinin affolunacagi ilân edilen 20 devletin katildigi bir haçli ittifaki ile 16 sene savastl. 1463'de Bosna'yl fethetti ve Hersek'i de tabiiyeti altina aldi. 1466'da Konya ve Karaman'i aldi. Arnavutlugu tamamen Osmanli topraklanna katti. 1470'de Agriboz'u aldl. Uzun Hasan'i Otlukbeli savasinda kesinlikle yendi. Zafer Sükranesi olarak kirkbin esiri salivererek, hürriyetlerine kavusturdu. 1476'da Bogdan'i Osmanh topraklanna katti. Otuz sene içinde tam yirmibes seferi bizzat kendisi idare etti. 900.000 bin kilometrekare olan topraklanm 2.214.000 kilometrekareye çikardi.

Fatih Sultan Mehmed, Venedikliler tarafindan tertiplenen tam ondört suikastten kurtuldu. Son suikastten ise kurtulamadi. Venedikliler, bu büyük hükümdari, aslen bir yahudi olan Maesto Jakopo isimli bir doktor vasitasiyle zehirleterek öldürmeye muvaffak oldular. Tarihçi Babinger'e göre bu suikastçi doktor, Yakup Pasa ünvani ile sarayin doktorlari arasinda bulunuyordu.

1481 Mayisinin üçüncü günü yine bir sefere çikmisken, Gebze'de ordugâhinda Persembe günü vefat etti. Papa, Büyük Hakanin ölümünde tam üç gün üç gece bütün kiliselerin çanlanni çaldirtarak sevinç ayinleri yaptirdi. Hz. Fatih 49 sene bir ay bes gün yasadi. Ìki imparatorluk,, dört krallik ve onbir prenslik yikan büyük hükümdarin cenaze namazini Fatih Camiinde Seyh Muslihiddin Mustafa Vefa Efendi Hazretleri kildirdi. Türbesi Fatih Camii yanindadir. (Allah rahmet eylesin.)

Hz. Fatih, Müslüman Türk Milletine yapmls oldugu büyük hizmetlerle, dünyanm en büyük hükümdarlarindan birisi oldugunu isbat etmistir. Ìstanbul gibi, cihanin bir incisi olan, bu muhtesem beldeyi Türk Milletine kazandirmistir. Yapmis oldugu çalismalar ile, memleketinde büyük çapta bir imar hareketini gerçeklestirmistir. Bugünün üniversitesi olan (Fatih Külliyesi)ni 1470 senesinde tamamlamis, lstanbul'u fethettigi zaman 8 tane kiliseyi camiye çevirmis, etrafindaki papaz odalarini da medrese yapmistir. Aynca bir çok Anadolu kasabasinda da medreseler yaptirmistir.

Hz. Eyyûb El - Ensârî'nin (r.a.) kabri Fatih zamaninda kesfedildi. Delâil-i Hayrat müellifi Seyh Sülevman Cezulî ve Allame Ali Kusi Fatih devrinde vefat ettiler.

Erkek cocukalari: Mustafa, Ikinci Beyazit,Cem, Korkut.

Kizi: Gevherhan Hatun
---------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------______________________________________________________________________________________________________________________

SULTAN IKINCI BAYEZID


10. SINIFLARA GONCA HOCA'NIN VERDİĞİ ARAŞTIRMA ÖDEVLERİ 08


Babasi:Fatih Sultan Mehmed
Annesi:Mükrime Hatun
Dogumu:3 Aralik 1447
Vefati:26 Mayis 1512
Saltanati :1481 - 1512 (31) sene
Ikinci Bayezid, uzun boylu, genis gögüslü ve kuvvetli bir vücuda sahipti. Yüzü yuvarlak ve gözleri elâ idi. Cesur ve atilgandi. Ayni zamanda Cok halim, selim ve dinine bagli bir padisahti. Babasi Fatih Sultan Mehmed Han ilme karsi büyük bir sevgi besledigi için, oglu Bayezid'e her seyden evvel kuvvetli bir tahsil vermeyi düsünmüstü. O devrin en meshur âlimlerinde ders okutturmus, bütün Islâmi ilimleri en iyi sekilde ögretmisti. Ikinci Bayezid, dinine çok bagli oldugu için kendisine (Bayezid Veli) denildi. Bayezid Veli, sâirleri saraya toplar onlarla sohbet ederdi. Kendisi bir divan meydana getirecek kadar siir yazmistir. Cok merhametli idi. Fakirlere *** sik sadaka dagitirdi. ikinci Bayezid, Cok imarci bir padisahti. Ìstanbul'da birbirinden güzel bircok mimâri eser ve kütüphaneler yaptirmistir.

Bayezid Veli cok âlim bir zat idi. Arapca ve Fàrscayi gayet iyi bilirdi. Ìslâmi ilimlerin yani sira matematik ve felsefe tahsili de yapmistir. Cagatay lehçesi ve Uygur alfabesini de ëgrenmisti. Hattat ve bestekãrdi. Avni mahlasiyla siirler yazardi. Ulemã ve sanatkârlar için ayrica bir para fonu ayirmisti.

Bayezid Veli padisah olduktan sonra, kardesi Cern Sultan ile 14 sene mücadele etti. Kilye ve Akkerman'i fethetti. 1484 - 1485'de Misir Memlükleri ile harbe girdi. Devrinde Belgrad üçüncü defa kusatildi ve tarihte ender görülen Abdina Zaferi elde edildi. Denizden ispanya'ya sefer acildi. Endülüs Müslüman Devletinin yardimina gönderilen bu donanma kiyi sehirlerine baskinlar düzenledi. Karsisina cikacak bir devlet olmadi. Osmanli Devleti tarihinde, akincilarin Avrupa'nin iclerine kadar akinlar düzenledigi devir bu devirdir. Venedik'i dahi bu akincilar istila edip, ta Varsova'ya kadar gittiler. 1483'de tarihin sayili deniz savaslarindan olan Sapienza Deniz Zaferi kazanildi. 1500'de inabahti fethedildi. Koron, Modon ve Navarin kaleleri alindi.

Anadolu'da basgösteren Sahkulu isyani bastirildi. Ogullarinin en kudretlisi olarak kabul ettigi sehzade Selim'in israrli hareketleri karsisinda tahtindan ferâgat etti. Dimetoka Sarayinda oturmak istedi ve bu maksatla yola cikti. Cok rahatsizdi. Dimetoka'ya varamadan Havsa kasabasinin Abalar köyünde vefat etti. Cenazesi kendi yaptirdigi Bayezid Camii türbesine defnedildi. 62 yasinda idi. Vefati duyulunca, en çok harp yaptigi Misir'da bile cenaze namazi kilindi. Tahta ciktiginda 2.214.000 km. kare olan Osmanli topraklarini 2.375.000 km. kareye Cikardi.

Veziri Azamlari (Basbakanlari) : Koca Davut Pasa. Hadim Ali Pasa, Hersekzade Ahmed Pasa, ikinci ibrahim Pasa, Ìshak Pasa ve bir yanginda ölen Mesih Pasa.

Seyhülislâmlari : Molla Gürani, Molla Abdülkerim ve Zembilli Ali Efendi.

Kaptan-i Deryalari : Kücük Davud Pasa, Hersekzade Ahmed Pasa, Ìskender Bey, Haci Mesih Pasa, Güvegi Sinan Pasa ve Karanisanci Vezir Davud Pasa.

Silsile-i Saâdât-i Naksibendiyye'den Hâce Ubeydullah Ahrar (k.s.) Mimar ibrahim Tennuri Kayseri, Seyh Abdullah ilâhi, Mevlânâ Abdurrahman Câmi, Seyh Ebu'I - Vefa, Kesteli, Seyh Seyyid Ahmed Neccâri, Seyh Niyazi, (Haci Halife) ve Abdullah Esref izniki ikinci Bayezid devrinde vefat etmis büyüklerdir.

Erkek Cocuklan : Mahmud, Ahmed, Sehin Sah, Yavuz Sultan Selim, Mehmed, Korkud, Abdullah, Alihsah.

Kiz cocuklari : Aynisah, Gevher, Muluk Sultan, Hatice Sultan, Selcuk ve Huma Hatun.
---------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------______________________________________________________________________________________________________________________
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Misafir
Misafir
Anonymous



10. SINIFLARA GONCA HOCA'NIN VERDİĞİ ARAŞTIRMA ÖDEVLERİ Empty
MesajKonu: Geri: 10. SINIFLARA GONCA HOCA'NIN VERDİĞİ ARAŞTIRMA ÖDEVLERİ   10. SINIFLARA GONCA HOCA'NIN VERDİĞİ ARAŞTIRMA ÖDEVLERİ Icon_minitimeC.tesi Kas. 24, 2007 4:52 pm

ŞEYH BEDRETTİN


Edirne yakınlarında, bugünkü Yunanistan topraklarında bulunan Simavna kasabasında doğmuştur. Babası Selçuklu Sultanı II. İzzeddin Keykavus'un torunu olduğu söylenen Abdülaziz'in oğlu İsrail, annesi ise Rum asıllı bir hristiyan iken müslüman olan Melek Hatun'dur. Babasının mesleği nedeniyle Simavna Kadısı Oğlu diye tanınmıştır. Edirne'nin Osmanlılar tarafından alınmasından sonra ailesi ile buraya yerleşmiştir. Şeyh Bedreddin ilk tahsiline babasının yanında başladı. Daha sonraları Şahidi adlı bir hocadan ders aldı. Mevlana Yusuf'tan sarf ve nahiv okudu. Koca Efendi diye de bilinen Bursa Kadısı Şeyh Mahmud ile oğlu Musa Çelebi'nin I. Bayezid'in refakatinde Edirne'ye gelmeleri üzerine, ileride astronomi ve matematik alanlarında büyük şöhret kazanacak olan Musa Çelebi ile birlikte Koca Efendi'den ders almaya başladı; bu arada Mevlana Yusuf'un yanında fıkıh öğrenimine de devam etti.


6 ay sonra Musa Çelebi ve amcası Abdülmü'min'in oğlu Müeyyed ile birlikte 1 yıl süre ile Bursa Kaplıcaları Medresesi'nde yine Hoca Efendi'nin derslerini takip ettiler. Bu 3 öğrenci Bursa'dan Konya'ya gittiler ve orada Mevlana Feyzullah'tan mantık ve astronomi dersleri aldılar. 1 yıl sonra Musa Çelebi Semerkant'a giderek Uluğ Bey'in astronomi hocası olurken Bedreddin Simavi ve Müeyyed 1381'de Şam'a gittiler. Fakat Veba salgını nedeniyle Küdus'e dönerek Mescid-i Aksa'da İbnü'l Askalani'den hadis okudular. Daha sonraları Türk Beyi Ali Keşmiri'nin himayesinde Kahire'ye gittiler. Ali Keşmeri verdiği yemekte yapılan ilmi sohbet sırasında orada bulunan Şah el-Mantıki, Bedreddin Simavi'yi çok beğenmiş, bunun üzerine Bedreddin Simavi kendisinin en gözde öğrencisi olmuştur. 1383'te Hac için Mekke'ye giden Şah, Bedreddin Simavi'yi de yanına alır.

Sultan Berkuk, Bedreddin'in başarısını öğrenmiş, bunun üzerine oğluna ders vermesi için kendisini saraya davet etmiştir. Bedreddin Üç yıl bu görevde kalmıştır. Sultan Berkuk, hocası olan Ahlatlı Şeyh Seyyid Hüseyin ile Bedreddin Simavi'nin tartışmalardaki başarılarından memnun kalmış ve Bedreddin'i cariyelerinden Cazibe ile, Ahlatlı Hüseyin'i de onun kardeşi Meryem ile evlendirmiştir. Bu evlilik onun ilmi ve fikri hayatında bir dönüm noktası olmuş, baldızı Meryem'le yaptığı tasavvufi sohbetler üzerine tasavvufun aleyhinde iken tavrını değiştirerek Ahlatlı Şeyh Hüseyin'e intisap etmiştir. Bir süre sonra hastalanan Bedreddin Simavi doğuya bir geziye çıktı.

1402-1403 yıllarında Tebriz'e giderek Timur'un otağında İranlı alimlerle yaptığı tartışmalarda Timur'un ilgisini çekmiştir. Daha sonra Kahire'ye geçen Bedreddin Simavi, Şeyhinin gözetiminde çilesini doldurdu ve onun ölümü üzerine şeyhlik makamına geçmiştir. Diğer şeylerle arası açılınca Edirne'ye dönmeye karar verdi. Filistin, Şam ve Halep üzerinden Konya'ya geçmiştir. Daha sonra Tire'ye geçerek isyan hareketlerinin ileri gelenlerinden Börklüce Mustafa ile tanıştı. Daha sonraları İzmir'e geçti ve burada bir başka isyan hareketinin elebaşısı olan Torlak Kemal ile tanıştı.

Şehzadeler mücadelesi sırasında Bayezid'in oğullarından Musa Çelebi'nin kardeşi Süleyman Çelebi ile yaptığı savaş sonunda Edirne'yi ele geçirmesi üzerine Şey Bedreddin kazaskerliğe tayin edildi ve aktif olarak siyasi hayata atıldı. Musa Çelebi'nin kardeşi Mehmed Çelebi karşısında yenik düşmesiyle 1413'te Şeh Bedreddin ailesi ile birlikte İznik'e sürgün edildi. Kendisine 1000 akçe maaş bağlandı fakat bu durumu kabulenmeyerek siyasi teşkilatlanmayı sağlamak üzere harekete geçti. Börklüce Mustafa'yı Aydın ve civarında propaganda faaliyetleri için görevlendirdi. Börklüce Aydın ve Karaburun'da binlerce sempatizan topladı. Ancak onun bu faaliyetleri nedeniyle kendisinin sorumlu tutulacağından kaygılanan ve bu gelişmelerin isyan hareketi başlatma imkanı hazırladığını düşünen Şeyh, göz hapsinde olmasına rağmen muhtemelenen 1416'da İznik'ten kaçmayı başarmış, Kastamonu'ya giderek İsfendiyar Bey'e sığınmıştır. Tatar iline ulaşmak niyetinde iken bu amacına ulaşamamıştır. Bunun üzerine Sinop Limanı'ndan bir gemiye binerek Rumeli'ye geçmiştir. Önce Zağra, oradan da Silistre, Dobruca ve Deliorman'a gitmiş ve buraya yerleşmiştir. Burada taraftarları oldukça hızlı bir şekilde artmıştır.

Bu üç isyancının başarılarından endişelenen Sultan Mehmed, Şeyh'in üzerine büyük bir kuvvet göndermiştir. Börklüce Mustafa ve Torlak Kemal bozguna uğratılmış, şeyin adamları dağıtılarak, şey esir alınmıştır. Padişah'ın emriyle bir heyet kurularak şeyh yargılanmıştır. Bu heyet Şeyhin, malı ve ailesi korunmak şartıyla idamına karar vermiştir. Bu fetva üzerine Şeyh Bedreddin 1420'de Serez'de idam edilmiş ve burada defnedilmiştir. 1961'de kemikleri, Sultan Mahmud'un Divanyolu'ndaki türbesi haziresine defnedilmiştir.
---------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------______________________________________________________________________________________________________________________

KIZIL ELMA


Bir milletin yürütücü kuvvetine “ülkü” denir. Toplumlardaki kişileri birbirine bağlayan nesne, sadece kök birliği, çıkar ve ihtiyaç değil, bunlarla birlikte ve aynı zamanda ülküdür.
Ülküsüz topluluk yerinde sayan, ülkülü topluluk yürüyen bir yığındır. Sözlük anlamı “and” ve “uzak hedef” demek olan “ülkü”, topluluğu aynı yolda yürüten bir kuvvettir ki, bu uğurda insanlar birbirlerine karşı içten sözleşmiş gibidirler.

Ülkü, ilkönce, insanların gönüllerinde, gönüllerinin derinliğinde, şuuraltında, hayallerinde doğar ve kendini önce destanlarda gösterir. Sonra şuura geçer, büyük kılavuzlar tarafından açıklanır. Daha sonra da büyük kahramanlar, onu gerçekleştirmek için büyük hamleler yapar. Bu hamle sırasında da ülkülü millet, kahramanlar ardından gönül isteği ile koşar. Bütün bu uğraşmalar arasında da millet yürür; önce manen, sonra maddeten ilerler, olgunlaşır, erginleşir.

Türk destanlarından çıkan anlama göre, Türklerin ülküsü, fetihler sonunda büyük ve üstün bir devlet kurarak bu devletin içinde bolluğa ve mutluluğa kavuşmaktır. Aşağı yukarı, her millet, aynı şekildeki milli gayelerin ardındadır. Milletlerin çapına, kaabiliyetine göre milli ülkülerin ayrıntılarında farklar olmakla beraber, ana çizgiler bakımından hepsi birbirine benzer: Büyümek ve rahatlığa kavuşmak!

Türkler, kendi ülkülerine niçin “kızılelma” demiştir, bunun sebebini bilmiyoruz. Yalnız bu addaki saflık ve tabiilik, Türk ülküsünün çok eski olduğunu göstermek bakımından manalıdır. Kızılelma adı, ülkünün aydınlardan önce halk arasında doğduğunu gösterse gerektir.

Kızılelma ülküsü, Osmanlıların parlak çağlarında iyice belirip şekillenmiş ve konak konak, Türk büyüklüğünün, yükseklik fikrinin, ilahi bir gayenin timsali haline gelmiştir. Bu büyük düşünce olmasaydı, XI. Yüzyılda Anadolu’ya gelen, ençok bir milyon Türk, Bizans’ın Asya ve Avrupa’daki topraklarında rastladıkları diğer Türklerin birkaç tümenlik hrıstiyanlaşmış döküntülerinin yardımı ile de olsa, bu dünya çapında devleti kurup dört kıta “dördüncüsü Okyanusya’dır” üzerindeki teşkilat ve medeniyet şaheserini yaratamazdı.

Milletlere milli inanç ve güvenç veren ülkünün ne büyük bir kuvvet olduğunu anlamak için bugünkü olaylara bakmak yeter:

60 milyonluk bir millet olmalarına rağmen dağınık, teşkilatsız ve geri olan Araplar, milli ülküleri olan Arap Birliği düşüncesi sayesinde toparlanma yoluna girmişlerdir. Ülkülerinden aldıkları güçle, Filistin işinde İngiltere ve Amerika’ya kafa tutmaktadırlar. Ülkü sahibi millet oldukları için de dünyada itibarları ve değerleri artmıştır. Bizim için çok büyük isret ve ders olan şu olay, Arapların itibarını göstermesi bakımından manalıdır: Birleşmiş Milletler teşkilatının 11 üyeli Güvenlik Konseyi’nin beşi “Amerika, İngiltere, Fransa, Rusya ve Çin” daimi, altısı geçicidir. 1945 yılında, bu altı üyelik için seçim yapıldı. 900 yıllık büyük bir geçmişi ve tarihi olan, askeri devlet olarak nam kazanmış bulunan Türkiye bu seçimde ancak bir tek oy alarak Konsey’e giremediği halde, İngiliz işgalinden henüz kurtulamamış olan ordusuz, donanmasız Mısır, 45 oy alarak bu üyeliğe seçildi. Demek ki, o zamanki Birleşmiş Milletler teşkilatına dahil bulunan 50 devletten 45’i, Mısır’ı bizden daha itibarlı ve üstün görmüştü.

1946’da geçici üyelik için yapılan seçimde de, Türkiye’ye kimse oy vermediği halde, Suriye 45 oy aldı. Bir iki yıllık bir devlet olan o zamanki üç milyon nüfuslu Suriye’nin Türkiye`ye tercih edilmesinin sebebi açıktır: Suriye, bir ülkünün ardındadır. Yani prensip sahibidir. Bundan dolayı da, düşmanlarının bile saygısını kazanmıştır.

Yahudiler de, ülkü sahibi olmanın ikinci bir ibret verici örneğidir. Korkaklığı atasözü haline gelen bu millet, bugün, bir milli ülkünün ardında, herhangi bir millet kadar cesaretle çarpışıyor. Milli kahramanlar ve bu milli kahramanlar, idama mahkum edildikleri ve bağışlanma dileğinde bulunurlarsa ölümden kurtulacakları halde, İngiltere’den af dilemeyerek milletlerine şeref vermek suretiyle ölüyorlar. Bu milli ülkü sayesinde, Filistin’deki yarım milyon yahudi (O zaman Filistin’de yarım milyon Yahudi vardı), yalnız Araplarla değil, koca İngiltere ile savaşı göze alıyor, Amerika’ya meydan okuyor. Milli ülküye yapışmak sayesinde Yahudiler o kadar kuvvetlenmişledir ki, bugün İngiltere imparatorluğu onlara karşı bir şey yapamıyor. Tebaasında bir tek kişinin hapse atılmasını savaş sebebi saban İngiltere, bugün, İngiliz askerlerinin öldürülmesine, İngiliz subaylarının kaçırılıp dayak atılarak horlanmasına, masum İngiliz çavuşlarının Yahudiler tarafından canice asılmasına ses çıkaramıyor.

Bütün bunların en önemli sebebi Arapların ve Yahudilerin olağanüstü kuvvetli olmasıdır. Bu kuvvet maddi değil, manevidir, Yani ülkü kuvvetidir.

Kızılelma ülküsüne “tehlikeli maceracılık” diyenler, bugünkü Araplar ile Yahudilere bakıp düşünmelidirler. Hele Yahudiler 2000 yıl önce kaybettikleri vatanlarını yeniden ele geçirmek ve yalnız kitaplarda kalmış olan İbrani dilini diriltip bir konuşma dili haline getirmek uğrundaki çalışmaları ile dünyaya örnek olmuşlardır.

Biz ise bir yandan “bir Türk dünyaya bedeldir” vecizesine inanmış görünürken, bir yandan da kendimizi baltalayıp inkar ettik. Büyüklükten korktuk. Küçüklüğü benimsedik ve milli ülkü ile delilik diye alay ettik. Güvenlik Konseyindeki seçimler göstermiştir ki, kimseden bir şey istememek, herkesle hoş geçinmek, ittifaklar yapmak bir millete itibar sağlamıyor. Kızılelma ülküsünü bir delilik sayacaksak, büyüklükten değil, yaşamaktan da vazgeçmeliyiz. “Tarihi görevini yapmış ve artık ölmeye yüz tutmuş bir topluluk” olmayı kabul etmeliyiz. Eski Asurlular, Hititler, Romalılar gibi haritadan silinmeye razı olmalıyız. Buna razı değilsek milli ülkünün peşine düşmeliyiz ve demiryolu yapmakla birkaç fabrika kurmayı ülkü diye göstermek gafletinden çekinmeliyiz.

Ülküler için “maddi faydası nedir?”, “uygulanabilir mi?” diye düşünmek doğru değildir. Hiçbir inanç riyazi mantığa vurulmaz. Tanrı’nın varlığı da riyazi metod ile isbat edilememiştir. Fakat yüz milyonlarca insan ona inanmakta ve bu inançtan güç almaktadır. Ülküler de böyledir.

Kızılelma ülküsünün gerisinde savaşlar ve büyük sıkıntılar görüp de korkanlar bulunabilir. Kendi rahatı ve keyfi kaçmasın diye insanlık davası (!) güdenler, ülküyü inkar edenler her zaman, her yerde çıkabilir. Fakat bir milletin içinde büyük bir çoğunluk milli ülküye inandıktan sonra, geri kalanlar da ister istemez bu milli akıntıya uymaya mecburdurlar. Bizim için önemli olan, dost kılıklı yabancıların milli ülküyü güya milli çıkar adına baltalamasının önüne geçmektir.

Bir topluluktan ortak ülküyü kaldırın, insanların hayvanlaştığını görürsünüz. Ortak düşüncesi olmayan toplulukta, herkes, yalnız kendi çıkar ve zevkini düşünür. Böyle bir toplulukta fedakarlık, saygı, nezaket kalmaz. Bencillik, kabalık, rüşvet, iltimas ve namussuzluğun türküsü alır yürür. Maddileşmiş bir insan vatan için ölür mü? Bencil bir insan muhtaçlara yardım eder mi? Milletine inanmayan bir adam yabancı ile işbirliği yapmaz mı? Erdemi gülünç bulan birisi çalıp çırpmaz mı? Kızılelma, Türk milletinin manevi besinidir. Açlar yiyecek bulamadıkları zaman nasıl faydasız, zararlı, hatta zehirli nesneleri yerlerse; Türk milleti de “Kızılelma” kendisine yasak edildiği için marksizm ve kozmopolitizm gibi zararlı ve zehirli fikirlere el uzatıyor.

Fakat artık bu devir kapanmıştır. Gittikçe uyanan milli şuur karşısında gafiller ve hainler, Türk milletini daha çok aldatamayacaklardır. Kızılelmanın yolunu kapatamayacaklardır.

Ziya Gökalp’ın mısraları düsturumuz olacaktır:

Demez taş, kaya
Yürürüz yaya...
Türküz, gideriz Kızılelmaya.

---------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------
______________________________________________________________________________________________________________________

VE OSMALI DEVLETİ İLE İLGİLİ DAHA AYRINTILI BİLGİ İÇİN TIKLAYIN
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
 
10. SINIFLARA GONCA HOCA'NIN VERDİĞİ ARAŞTIRMA ÖDEVLERİ
Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 1 sayfası
 Similar topics
-

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
ERHAN AHMET INCI LISESI :: TARİH DERSİ ÖZEL BÖLÜMÜ-
Buraya geçin: