ERHAN AHMET INCI LISESI
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.


ERHAN AHMET INCI LISESI RESMI WEB SITESI, ERHAN AHMET INCI HIGH SCHOOL OFFICIAL WEB SITE
 
AnasayfaPortalli-yayınGaleriAramaLatest imagesKayıt OlGiriş yap

 

 ATATÜRK’TEN ABD'ye mesaj

Aşağa gitmek 
YazarMesaj
Asi KRAL
SÜPER MODERATÖR
SÜPER MODERATÖR
Asi KRAL


Erkek
Mesaj Sayısı : 167
Yaş : 31
ADI SOYADI : Ferdi TANRISEVER
OKUL NO : 216
SINIF : 11-TM-A
Kayıt tarihi : 04/12/07

ATATÜRK’TEN ABD'ye mesaj Empty
MesajKonu: ATATÜRK’TEN ABD'ye mesaj   ATATÜRK’TEN ABD'ye mesaj Icon_minitimeÇarş. Mart 05, 2008 7:41 pm

”Sınır ötesi operasyon konusunda ABD ile görüşeceğiz"diyen Başbakan Erdoğan’ı eleştirenlere, Avni Özgürel tarihi bir hatırlatmada bulunuyor. Özgürel'den, Cumhuriyet tarihinde Türk-Amerikan ilişkilerine ışık tutan bir yazı!..



28 Ekim 2007
Avni Özgürel/ Radikal

Geçmiş ABD'yi ikna çabasıyla dolu
Amerika'nın dünya siyaset sahnesine çıkışı 1. Dünya Savaşı'yla olmuştu... Gazi Mustafa Kemal ******'ten başlayarak, Amerikan yönetimini hoş tutmaya çalışmayan Türk siyasetçisi olmadı. Ama Amerika'ya yaranmayı başarmış olanı da çıkmadı...
Kuzey Irak'ta yaşanan son gelişmeler, PKK saldırıları, sınır ötesi harekât beklentisi ve nihayet Washigton'un buna izin verip vermeyeceği tartışması. Kısacası Türk-ABD ilişkileri yeniden gündemin birinci sırasında.. Irak harekatından sonra Türkiye'de güçlenen anti-Amerikan eğilim sır değilken bunun üstüne son hadiselerin duygularımızı taşıdığı unsurlar eklendi. Geçtiğimiz yıl yapılmış bir araştırmayı hatırlıyorum. Doğruluğu tartışılır belki, ama ortaya koyduğu sonuç şuydu: Türkiye'de Amerikan aleyhtarı eğilim İran'dan daha yüksek!
Dikkatlerin Tayyip Erdoğan'ın Amerika'ya yapacağı gezi üzerinde yoğunlaştığı bugünlerde hatırlamak gerektiğini düşündüğüm husus o ki, cumhuriyetin kuruluşundan itibaren gelmiş geçmiş her hükümet ABD'yle iyi geçinmeye çalıştı. Washington'un öfkesini çekmemeye, onun desteğini arkasında hissetmeye bunca çaba sarf eden Türk siyasetinin 'stratejik' olarak tanımlamaya özen göstermesine karşılık ABD'nin gözüne girdiğini söylemek zor. Dolayısıyla ABD'nin araştırmak, öğrenmek ve anlamaktan ziyade algılamaya dayanan siyasi kabullerinin zırhını aşan da pek olmadı.
Türkiye, Amerika ve 'manda'
İlkokula gitmiş her Türk'ün tarih derslerinden öğrendiği Amerika'yla ilgili ilk bilgi bir sözcüğün çevresine örülü: manda!.. Vekil manasına gelen, uluslararası siyasette bir tür kayyumluk anlamında kullanılan manda kelimesi Türkiye'nin gündemine 1919'da girdi. 1. Dünya Savaşı bitmiş, Osmanlı Devleti yenilmiş, Anadolu dahil Türk topraklarının geleceği tartışılır hale gelmişti. Sevr öncesi keyfi pazarlık ve paylaşımların yapıldığı, bu bağlamda Türklere İç Anadolu'da bir kısım toprakların bırakılacağı, İstanbul'un uluslararası statüyle idare edileceğinin tartışıldığı günlerde Türk aydınlarının önemli bir çoğunluğu siyasi açıdan Osmanlı Devleti'nin varlığını korumak için Wilson Prensipleri diye anılan Amerikan deklarasyonuna sarılmıştı. Sevr sonrası tablo somut olarak Türkiye'nin önüne konulduğunda Mustafa Kemal'in önderliğinde Milli Mücadele başlamıştı ama o tarihte henüz fazla bir varlık göstermemiş olan hareketin ne sonuç vereceği de meçhuldü. Bir yandan başlamış olan fiili işgaller diğer yandan parçalanmanın başka boyutlarda da devam edeceğinin işaretlerinin ortaya çıkması, kimi aydınları tek çarenin Amerika'nın Osmanlı Devleti üzerinde kuracağı mandaterliğini kabul etmek olduğunu düşünme noktasına getirdi. Halide Edip, Sivas Kongresi günlerinde Mustafa Kemal'e yazdığı mektupla sadece kendi görüşlerini değil içinde yer aldığı aydın çevrenin müşterek eğilimini ve kararını yansıtıyordu: "...Biz İstanbul'da kendimiz için, bütün eski ve yeni Türkiye sınırlarını içine almak üzere geçici bir Amerikan mandasını ehven-i şer olarak görüyoruz..."
Mustafa Kemal'in bu aydın grubuyla aynı görüşte olmadığını biliyoruz. Nitekim Sivas Kongresi tam bağımsızlık kararının ifadesi oldu. Ancak Mustafa Kemal'in Amerika faktörünü elinin tersiyle itmediğini de biliyoruz. Nitekim kongre kararlarının 7. maddesinde dile getirilen görüşlerin muhatabı Amerika'ydı: "Milletimiz asri gayeleri tebcil ve fenni, sınai ve iktisadi hal ve ihtiyacımızı takdir eder. Binaenaleyh devlet ve milletimizin dahili ve harici istiklali ve vatanımızın tamamiyeti mahfuz kalmak şartıyla altıncı maddede musarrah hudud dahilinde milliyet esaslarına riayetkâr ve memleketimize karşı istila emeli beslemeyen herhangi devletin, fenni, sınai, iktisadi muavenetini memnuniyetle karşılarız..."
Sivas'ta ayrıca ABD Senatosu'na hitaben kaleme alınan mektupla senatörlerden oluşacak bir heyetin Anadolu'ya gelerek incelemelerde bulunması istendi. Tarafsız bir ülke olarak Amerika'nın yakınlığını sağlamayı isteyen Mustafa Kemal ABD Senatosu'na "Üyelerinizden oluşan bir komiteyi Osmanlı imparatorluğunun her köşesine göndermenizi diliyoruz" demekteydi.
Mustafa Kemal'in bu süreçte Amerikalı General Harbord'la gizli bir görüşme yaptığını da biliyoruz.
İnönü'den Erdoğan'a
******'ün ABD'nin Lozan Anlaşması'nı tasdik etmemiş olması dolayısıyla hayal kırıklığı yaşadığını söylemek mümkün. Onun ölümünden sonra işbaşına gelen İsmet İnönü'nün de ABD'yle münasebetlerinde yaşadığı ve onu rahatlatan tek tavır Washington'un Türkiye'nin NATO'ya girişini desteklemesi oldu. İsmet İnönü Türkiye'nin bu sayede SSCB baskısından kurtulduğuna inandı ve kendisi iktidarda olmadığı halde Demokrat Parti'nin bu yönde adımlarını destekledi. Ama aynı İnönü 1960 ihtilali sonrası gerek başbakanlık görevini üstlenişine gösterdiği kayıtsızlıktan; gerekse Kıbrıs konusunda ada Türklerinin Rum saldırılarının hedefi haline gelişine tavır almayışına bakarak Washington'dan yana güven içinde olmadı.
Keza Celal Bayar ve Adnan Menderes ikilisi de. Bu noktada söylecek çok şey olmakla birlikte şu kadarını ifade edeyim ki, 27 Mayıs ihtilali Amerika'dan ayrı düşünülecek bir girişim değildi. 1960 senesi başında Ankara, Adnan Menderes'in SSCB'yi ziyaret edeceğini açıkladıktan sonra tırmandı olaylar. O an Türkiye'nin ihtiyacı olan krediyi vermeyi reddeden Washington darbe sonrası hem kredi vererek hem orduda yapılmasını istediği düzenlemeler için hibe yardımında bulunarak ihtilalcileri destekledi.
Sonrasında iktidara gelen Süleyman Demirel'in adının Amerika'yla birlikte anıldığı; bir dönem temsilciliğini yaptığı Morisson şirketiyle özdeş zikredildiği biliniyor. Ancak ne zaman ki Demirel Amerika'nın en önemli derdi olan haşhaş konuşunda ekim yasağı koyma teklifini kabul etmedi, o zaman köşeye sıkıştırıldı. 12 Mart sürecinin arka planında Amerika'nın ne oranda yer aldığını anlamak için geçmişte bir vesileyle İhsan Sabri Çağlayangil'in hatıralarını okumanın gerekliliğini söylemiştim. Çağlayangil'in İsmail Cem'e 'CIA dibimizi oymuş..' dediği de biliniyor... O süreçte darbecilerin işbaşına getirdiği Nihat Erim hükümetinin ilk iş olarak haşhaş ekimini yasakladığını da herhalde unutmamak lazım.
Keza Bülent Ecevit... Robert Kolej mezunu, aydın, Amerika konusunda ihtiyatlı ama önyargılı olmayan, uluslararası tavır alışlarında Batı dünyasıyla istişareye önem verem bir liderdi Ecevit. 1974 müdahalesinde ne İngiltere'ye ne Washington'a meram anlatamadı... Amerikalıların ikili görüşmelerinde kendisine hak verip siyasi karar mekanizmasının çarkları döndüğünde Türkiye aleyhine tutum takınmalarını öfkeyle andığını biliyoruz. Nitekim hayatının son günlerinde katıldığı TV programlarında Washington'un gerek Öcalan konusunda gerekse Kemal Derviş'in başbakan yardımcılığına getirilişi ve Türkiye'nin apar topar seçim sürecine itilmesi konusundaki şüphelerini ifade ettiğini biliyoruz.
Turgut Özal'ın görünürde ABD'yle yakın ve samimi ilişkiler içinde olduğuna bakarak hükme varmak da çok doğru değil. Özal'ın Orta Asya Türk Cumhuriyetleri konusunda izlediği politika ve takındığı tavrın bölgeyi kendi enerji üssü olarak görmek isteyen Washington'un kabulleriyle örtüşmediği açık.
Mesut Yılmaz'ın petrol boru hatları konusunda ABD'yle kapıştığını, Tansu Çiller'in askerlerin ağzına fazla bakması sebebiyle Pentagon tarafından her an Amerika çıkarlarına zarar verme potansiyelinde bir lider olarak değerlendirildiğini de unutmamak lazım. Şimdi aynı mevkide Tayyip Erdoğan var.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
 
ATATÜRK’TEN ABD'ye mesaj
Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 1 sayfası
 Similar topics
-

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
ERHAN AHMET INCI LISESI :: ATATÜRK KÖŞESİ-
Buraya geçin: